24 Şubat 2010 Çarşamba

Final Fantasy XIII!


On iki gün kaldı! Yaşasın! Şu anda hayattaki hiçbir şey Hecatoncheir'i summon edip onun gestalt modunda oynamak kadar cezbedici gelmiyor!

22 Şubat 2010 Pazartesi

Gazete Haberi

Hayatınızdaki en büyük sorunun cevabı sadece küçük bir gazete haberinde saklıysa ne yapardınız?
Çok eski senelerde çıkmış, muhtemelen bir magazin ekinin bir köşesinde ufak bir yer kaplayan bir haberde saklıysa? Ne kadar gazete arşivi varsa internette, hepsinin aramışsanız ve hiçbir şey bulamamışsanız?
Ne yapardınız?
Ne yapmalıyım?

Küçüklük Oyunları

Aklıma bir oyun düştü de bugün, onu araştırırken bir sürü küçüklük oyununa denk geldim. :D Siz de eminim hatırlarsınız. :D Belki oynamak istersiniz diye aşağıya birkaç tanesinin linkini koyuyorum. :D Hem kendim için de kısayol olur. :D Oynamak için Enter, X, Y ve yön tuşları yeterli. :D

Bomberman

http://www.nintendo8.com/game/1/bomberman/

Road Fighter

http://www.nintendo8.com/game/344/road_fighter/

Circus Charlie

http://www.nintendo8.com/game/159/circus_charlie/

Tetris

http://www.nintendo8.com/game/44/tetris/

Dr. Mario

http://www.nintendo8.com/game/495/dr._mario/

Popeye no Eigo Asobi (Temel Reis)

http://www.nintendo8.com/game/190/popeye_no_eigo_asobi/

Pac-Man

http://www.nintendo8.com/game/372/pac-man/

Soccer

http://www.nintendo8.com/game/517/soccer/

Yie Ar Kung-Fu

http://www.nintendo8.com/game/737/yie_ar_kung-fu/

Veee son olarak;

Super Mario! (Efsane. :D)

http://www.nintendo8.com/game/629/super_mario_brothers/

İyi eğlenceler!

21 Şubat 2010 Pazar

Şiir

Bugün Özdebir(tam doğru yazılışı nasıl bilmiyorum, ÖzDeBir?) sınavında bir şiir gördüm. Çok hoşuma gitti. Neden gitti bilmiyorum. Şiiri severim ama şiir okumaktan hiçbir zaman öyle çok büyük bir haz alamadım. Fakat nedensizce bu şiiri çok beğendim. :D Ne bileyim işte... :D Öyle... Kim yazmış onu da bulamadım. :D

Okulu yok ki bunun
Alfebesiz başlanır
Yılan bile yılanken
Tatlı dilden hoşlanır
Aşk bir ağaç gibidir
Yaprak yaprak dallanır
Meyvelisi kesilir meyvesizi taşlanır

I'm With You

Eve gidince Avril'ın ilk iki albümünü indireyim... Özledim çok. :D Yeni şarkılar ve yeni Avril hâlâ rezalet ama eski şarkılar bence hâlâ süper.

Take me by the hand
Take me somewhere new
I don't know who you are
But I'm with you...

Aerith's Theme

Bu Square Enix çalışanlarının hepsi Nirvana'ya ulaşmış bence...

19 Şubat 2010 Cuma

Aslında...

Suçlu belki de bendim.
Kaybettiğim insanlar için yeterince çaba göstermedim.
Geri kazanmaya çalışmadım.
"Onlar" gibi girişken olamadım.
"Onlar" gibi olamadım. Hiç olamadım.
Hep "onlar" ve ben farklıydık. Ben o kalıplara sığamadım. O hayata ayak uyduramadım. Ait değildim ben. Olmaya çalıştım. Olmaya zorlandım ama bana büyük geldi o beden.
Ben birine çok aşık oldum.
Ondan sonra kimseye de olmadım.
Ona layık olamadım. O bana layık olamadı.
Kendimde bir suç göremiyorum ama "onlar" onunla hâlâ bağlantıdayken, ben değilsem bunun sorumlusu ben olmalıyım, değil mi?
Hayatımın sekiz yılını istiyorum ondan!
Söke söke almak istiyorum!
Duygusuzlaşmamın bedelini istiyorum...
Benden çaldıklarını geri istiyorum.
Beni bu halde bırakıp, bir kez olsun düşünmeden hayatını sürmesini istemiyorum.
Çocukluğumu istiyorum ben.
Onun doğum gününü kutlamak için saydığım günleri de istiyorum. Ve o mesajlarıma cevap vermesini beklediğim günleri istiyorum.
Benim doğum günümü kutlaması için saydığım saatleri de... Kutlamadığı zaman yaşadığım her hayal kırıklığını da.
Her bir anıyı silmek istiyorum zihnimden.
Onu ilk görüşümü. Üzerinde oturduğu büyük bisikletini.
Bana adını ilk söyleyişini.
Birlikte oynadığımız oyunları.
Yaşadığım en güzel kış mevsimini.
Onunla on yaşındayken en son konuşuşumu.
Her gün minibüsle onların sokağının önünden geçerken onun sokakta basketbol oynayışını izleyişimi.
Yıllar sonra onu ilk görüşümü... Hem de o yine bisiklet sürerken.
Gözlerine düşen saçlarını üfleyerek uzaklaştırmasını.
Kocaman kahkahasını.
Sürekli heyecanlı, hızlı hızlı konuşuşunu.
Derslerde birbirimize bakıp gülümsememizi.
Gidişini.
Kalınlamış sesini.
Aynı kalmış kahkahasını ve heyecanını.
"Aa Öykü, naber?" diyişini.
Bana uzattığı elini.
"Kendine iyi bak,"cümlesini bir solukta söyleyişini. Yine hızlı, yine heyecanlı bir şekilde...
Eğer bunları silmezsem bir daha asla sevemezmişim gibi geliyor.
Sevgimin tamamı harcanmış sanki...
Verecek hiç sevgim kalmamış...
Bomboş kalmışım.
Bomboşum.

17 Şubat 2010 Çarşamba

Şanssız Kızın Günlüğü

Sizin hiç başınıza bir şeyi çok sevdiğinizde, özellikle film, birden bire ünlenmesi gibi bir olay geldi mi? Benim geldi. Hep geliyor.
Daha geçen günlerde Before Sunrise filmini indirip izlemiştim. O kadar sevmiştim ki almak için D&R'a gitmiştim. Ve tahmin ettiğim gibi film o anda ellerinde yoktu. Filmin 1995 yapımı olmasından dolayı buna şaşırmadım. Filmi sipariş ettim ve D&R'a gelmesini bekledim.
Daha geçen hafta gidip filmi aldım. İkinci filmi olan Before Sunset'e ise param yetmediğinden daha sonra almak üzere oradan ayrıldım.

Sonra bugün D&R'a gittiğimde ONLARCA Before Sunrise ve Before Sunset'in bir sepette olduğunu gördüm. Üzerinde "1 Alana, 1 Bedava" yazısı yazıyordu. O andaki şansım hakkındaki düşüncelerimi çok rahat tahmin edebilirsiniz. Babama filmi daha geçen hafta aldığımı ve ikincisini alamadığımı söyledim. Açık açık da isteyemedim kızar falan diye.
Babam ise biraz ilgisiz, "Hadi gidelim,"dedi. Bir alt kata inince babama yine biraz çıtlatmaya çalıştım ama yine "Hadi gidelim," dedi.
En son alış-veriş merkezinden çıkarken,
"O ikinci filmi çok istiyordum ya,"dedim. Babam ne dese beğenirsiniz?!
"E, söyleseydin alırdım ya!"
"Dedim ya sadece birini alabildim diye!"
"Ben ikisini de aldın zannettim. Alırdım yani..."
"O zaman hemen çıkıp alayım mı? Hemen alırım!"
"Geçti artık... Hadi çık kapıdan."

İçime öyle bir oturdu ki anlatamam. Tüm tırnaklarımı yedim bitirdim sinirden.

4 Şubat 2010 Perşembe

Yunalesca

Bir kız çimenlerin üstüne oturmuştu. Derin düşüncelere dalmış olduğu hiç kırpmadığı gözlerinden belliydi. Bir el hissetti omzunda. Aynı anda zıpladı oturduğu yerde. Çok korkardı böyle hareketlerden. Dönüp baktı, kızacaktı elin sahibine.
Sonra onun düşüncelerinden çekip çıkardığı için kızamayacağı tek kişi olduğunu fark etti. Bir melek... Boğazına kadar gelmiş olan kızgınlık sözcüklerini yutup yerine sıcak bir "Merhaba"nın dökülmesini sağladı dudaklarından. Melek, kızın yanına zarif hareketlerle oturdu. Onu her zaman görmeye alışkın olduğu kot pantolonu, lacivert tişörtü ve kareli mavi gömleği vardı üstünde.
"Kime kızdın sen?" diye sordu kıza. Kız şaşırdı. O kadar mı belliydi öfkesi? Kız bir süre düşündü. Neye kızgındı? Çaresizliğine kızgındı. Ama asıl kızgınlık nedeni bu değildi. Neden çaresizdi? Ah, evet onun yüzünden. Ona bir isim düşündü kız. Ne diyebilirdi, nasıl çağırabilirdi onu?
"Yunalesca," dedi sonunda. "Yunalesca'ya kızgınım."
Bu dediğini sadece ikisi anlayabilirdi. Daha fazlasına da gerek yoktu zaten.