31 Mart 2011 Perşembe

Kaybolup giden bir öykü daha...


*The Cape hakkında spoiler içeren yazı.*
Bu hayattaki en üzücü şeylerden biri, birinin anlatacakları varken susturulmasıdır. Bir dizinin yayından kaldırılması da böyle bir şey...
Bir öykü var orada anlatılmayı beklenen. Derken birden bire reyting gibi bir nedenle susturuluyor anlatıcı. Tamam belki o öyküyü yazanlar, diziyi çekenlerin de niyeti para kazanmak. Öykü anlatmak değil tabii ki. Ama o öyküye ne olacak peki? Benim için her zaman gerçektir o hikayelerdeki olaylar. İlla bizim dünyamızda olmak zorunda değil. Onların olduğu o alternatif öykü dünyasında gerçek hepsi. Ama "reyting" yüzünden öykülerini tamamlayamıyorlar. Kalakalıyorlar öylece. Kendilerini unutup yok oluyorlar sonra... Ben hiç unutmuyorum fakat. İzlediğim dizilerden yarım kalmışların hepsi aklımda. Hepsi için kalbim acıyor. Kendimi saçma sapan bir şey için üzdüğümü düşünüyor insanlar ama ben çok değer veriyorum her bir hikayeye.
Bu konuyu açmamın nedeni "The Cape" dizisi. Bir-iki gün önce izlemeye başladım ve çok beğendim. Tamam anlatılmamış bir konu değil. Tamam o kadar mükemmel çekimleri, orijinal ötesi bir hikayesi de yok ama yine de çok güzeldi. Karakterlerle bir bağ kurabilmiştim. Sirkteki sıcacık ortam hemen sarıvermişti beni. İzlerken çok zevk alarak izledim o on bölümü.
Ve daha anlatacak çok şeyi olan bu öykü de susturuldu. Henüz kesin bir bilgi yok iptal edildiğine dair ama çok büyük ihtimalle öyle.
Ben daha Orwell'in ikinci kişiliğini görmek istiyordum. Vincent'a olan aşkını daha çok izlemek istiyordum. Kimin kızı olduğunun öğrenildiği bölümleri izlemek istiyordum.
Chess ve psikiyatristin neler konuştuğunu öğrenmek istiyorum. Vincent'ın oğlunun okuldaki arakdaşlarının kalbini kazanmasını görmek istiyorum. Daha çok Raia görmek istiyorum. Hatta Max'in gösterilerinden birini izlemek istiyorum.
Evet bu sahneleri yayınlanmadan önce hayal etmeyi seviyorum ama daha sonra da yayınlanıp hayalimle ne kadar uyuştuklarını görmeyi de seviyorum! Sadece kafamda kalmasını istemiyorum bu sahnelerde olması muhtemel şeylerin, ne olduklarını görmek istiyorum!
Ancak tabii ki sadece benim istememle olmuyor bu işler... Asla bilemeyeceğiz karakterlerin geleceğinde ne olduğunu. Asla öğrenemeyeceğiz. Sizi gidi Amerikanlar oturup izleseniz ne olurdu işte. Süper kahraman daha ne! Neyse ben ümidimi yitirmeyeceğim yine de çok geç olana kadar. Belki devamını çekmeye karar verirler mucizevi bir şekilde.
Merak Edenlere Not: Evet Summer Glau hayranıyım.

27 Mart 2011 Pazar

YGS Öncesi

Evet hafiften bir heyecan oluştu bende. Çok hafif. Umarım o şekilde kalır. Aslında hiç heyecan olmasa daha iyi ama kader. LYS var daha diyip heyecanımı geçiştireceğim.
Bu da Alp ile olan süper konuşmamız.

Ö:Biraz heyecanlanmaya başladım.
A:Ne heyecanı?
Ö:Yarın evleniyorum ya onun heyecanı.

Güldürdü beni akşam akşam. :D

24 Mart 2011 Perşembe

Trust me, I'm the Doctor

Bugünlerin geleceğini bilmezdim ancak sonunda Final Fantasy'nin kusursuzluğuna erişmiş bir şeyin daha olduğuna karar verdim. Bir süredir zaten ne kadar kusursuz olduğunu düşünüyordum da gözümde Final Fantasy mükemmelliğine ulaşabileceğini hiç tahmin etmezdim ama oldu. Doctor Who bunu başardı. Uzun süredir seni seviyor olsam da kalbimdeki en büyük yere hoş geldin!

23 Mart 2011 Çarşamba

Zihni Açmak

Hayal gücü sıfır olan insanlara tahammülüm yok. Gerçekten. Mesela sorarsınız "Ya şöyle olsaydı ne yapardın?" diye. "Öyle bir şey olmaz," cevabını aldığım anda o kişiden soğuyorum. Ben de olacağını söylemiyorum ki olsaydı diyorum. Olmayacağına göre kafa yormanın anlamı yokmuş.
Böyle insanlara üzülüyorum bir de. Zihnin onlara verebileceklerinden bihaber hayatlarını bomboş bir kütük gibi geçiriyorlar. Boş gelmişler, boş gidecekler bu hayattan. Çevrenizde bir sürü görebilirsiniz onlardan. Fantastik filmleri saçma buldukları için izlemezler. Toplum tarafından kabul görmüş mesleklere yayılmışlardır. Hayattaki tek idealleri bir ev bir de araba almaktır. Eskiden de bilim adamlarını, sanatçıları vb. asanlar, dışlayanlar da hep onlardı.
Sevmiyorum öyle insanları. Çevremde olmasını da istemiyorum. O kadar sabitlenmişlerdir ki -Küçük Prens'e selam çakaraktan- "ciddi" işlere birçok güzelliği kaçırırlar. Zihinlerini açamazlar, daha fazlasını göremezler. At gözlüklerini takmışlardır. İşin kötü yanı bir de bundan memnunlardır!
Öyle bir hayat istiyorum ki böyle insanlar hiç çevremde olmasın. Gerçeğin yanında hayallerin de tadını çıkarabilen insanlarla olmak istiyorum. Büyük bir şey değil istediğim. Hayall alemine dalıp da gerçeği unutmayı teklif etmiyorum ki, sadece gerçeği hayallerle süslemeyi istiyorum. Umarım hep hayalperestlerle karşılaşırım.

13 Mart 2011 Pazar

Julie Delpy


Herkesin bir tane taptığı Fransız kadın oyuncu vardır ya, benimki de bu.

2 Mart 2011 Çarşamba

Yeni Blog!

Bugün Blogspot'un Türkiye'de engellenmesine rağmen inadına yeni bir blog açmış bulunmaktayım. Bu blogu bırakmayacağım ama uzakdoğu ile ilgili yazılarım için ayrı bir blog açmaya karar verdim. Çünkü burada denemeler, kendim hakkında yazılar yazmayı daha çok seviyorum ve önceden böyle birçok yazım vardı. Uzakdoğu ile ilgili hemen her türlü yazım -anime ve manga hariç belki- diğer blogumda olacak. Burada ise eski yazılarım gibi yazılara odaklanacağım sanırım. Henüz bilmiyorum. Sosyal hayatım bu sene sıfıra indiği için pek yazacak bir şeyim de yok. Ondan diğer blogum bir süre daha aktif olacak. Üniversiteye geçtikten sonra burada da hareketlenmeler olur herhalde. :D Tabii Blogspot açılsa da DNS kasmasak falan çok hoş olacak da neyse. Diğer blogumun adresi:


İsmini Seoul: Soul Of Asia'dan esinlendim. Güzel oldu sanırım. :D Öyle işte.

Ah, bu arada... #blogumadokunma