26 Mayıs 2011 Perşembe

Bazen bazı şeyleri yapmayı çok özlüyorum. Çok büyük bir özlem duyuyorum geçmişteki bazı zamanlara. Öyle bir zamana, öyle bir ortama tekrar kavuşmak istiyorum. O kadar özlüyorum ki, para biriktirip bir otobüse veya trene atlayıp geçmişteki o güzel zamanları tekrar yaşayabileceğim bir yer bulana kadar yolculuk etmek istiyorum.
Kimseye anlatamıyorum bu özlemimi. Beni anlayacaklardır muhtemelen ama bu özlemin, bu isteğin ne kadar derin olduğunu göremeyeceklerdir. Açıklayamam ben de. Şekli şemali olmayan bir duygu bu. Adı yok. Ondan kimseyi göremediği için de suçlayamam.
Bir gün sahiden de atlarım bir trene belki.

24 Mayıs 2011 Salı

Rainie

Yaz için arşivlediğim bir drama da Drunken To Love You. Listeye koymayı unutmuştum onu. Sonra da üşengeçlikten düzenlemedim. :D

Dizinin benim için en önemli özelliği, ana karakter kızı Rainie Yang'ın oynaması. Rainie Yang'a tek kelimeyle bayılıyorum. Benim için çok özel bir oyuncu. İlk izlediğim dramanın (Devil Beside You) ana karakteri olmasının yanısıra, şarkılarına da bayıldığım biri. Onun sayesinde uzakdoğu pop müziğine kaydım zaten.

Drunken To Love You'nun bölümlerine öylesine göz gezdirirken Rainie'nin şarkılarını ve kulağına taktığı göbek piercinglerini (Bodrum'dan Devil Beside You'da taktığını bulmuştum. Gerçi benimkinin "çubuğu" daha küçük ama olsun.) ne kadar özlediğimi fark ettim.

Dizide çalan şarkı henüz yayınlanmadı sanırım, sadece diziden bulabildim çünkü. Ama onu paylaşayım dedim. Dizinin ilk bölümünden zaten. İzlemek isteyenlere pek spoiler olmaz sahne. Bir an önce çıksa da indirsem şarkıyı. Rainie! Her zamanki gibi çok güzelsin!


23 Mayıs 2011 Pazartesi

Kazak/Elbise Sevdası

Benim bu uzun kazak-elbiselerden çektiğim nedir arkadaş! En son Eun Chae'nin elbisesini bulamamaktan dert yanmıştım burada. Nereden bileyim daha kötüsü olduğunu! İstediğin bir elbiseyi bulup da alamamak da varmış.

Şöyle ki, 49 Days'de Ji Hyun/Yi Kyung'un giydiği bir elbise vardı çok hoşuma giden. Elbiseyi buldum bulmasına ama bu sefer de marka çıktı. (Yi Kyung'un karakteri zar zor para buluyor. Kızın kutularda marka elbise ne arıyor! Cık cık! Gerçekçi olun senaristler!) Doğal olarak o elbiseyi alacak param yok şu anda. Ben oturup bakarım öyle iç çeke çeke.

22 Mayıs 2011 Pazar

Alias

Ben bu dizi için sabah 6'da kalkardım. Akşamki tekrarını beklemeye dayanamazdım. Hâlâ da bayılıyorum.

21 Mayıs 2011 Cumartesi

49 Days Hakkında


Güncelleme: Kore dizileri hakkında artık şurada yazıyorum. :D
49 Days, uzun süre etkisinden çıkamayacağım bir dizi olmuşken hakkında uzun uzun yazmayı (sanki hiç yazmamışım gibi) deliler gibi istiyorum. Son bölümden bahsetmek ve resimler de eklemek istediğim için sonunda bloguma "Devamı" özelliğini ekleyebildim. Uzun uzun yorumlar yapacağım ve resimler ekleyeceğim yazı için "Devamı"na basmanız yeterli. Ancak çok düzenli bir yazı olmayacaktır onu da söyleyeyim. :D
~Devamı Spoiler İçerir~




49 Days'e ilginç konusu olan ve eğlenceli zaman geçirilecek bir drama gözüyle bakarak başlamıştım. O kadar hafif ve eğlenceli başlamıştı ki, her ne kadar ölüm konusunu işlese de, en sonunda Ji Hyun'un hayata döneceğine ve bunun "mutlu son" olduğuna kesin gözüyle bakıyordum. Pek çok kişi öyle bakıyordu muhtemelen.
49 Days'in sonu mutlu son anlayışına yeni bir anlam kattı. En sonunda Ji Hyun'un ölmesine ve Yi Soo'nun da gitmesine rağmen döktüğüm gözyaşları çok güzel gözyaşlarıydı. Mutlu bir sondu. Ve o kadar anlamlıydı ki, o diziyi izlemeden önceki Öykü değilim artık. Biliyorum çok kolay etkilenen biriyim belki de ama eğer beni iyi yönde etkilediyse sorun yok, değil mi?

Nereden başlayacağımı bilmiyorum aslında. Önce Yi Soo ve Yi Kyung'un son buluşmasından başlayayım.


Dizinin en duygusal ve en güzel anlarından biriydi kesinlikle. Yi Kyung ve Yi Soo birlikte bu son günü geçirebilmek için beş yıl boyunca acı çekmişlerdi. Yi Kyung, Yi Soo ile kavga ederek ayrılmıştı. Onun kendisini terk ettiğini, kimsenin kendisini istemediğini ve bunu tam olarak çözüme ulaştıramadan Yi Soo'nun öldüğünü düşünerek beş yıl boyunca ölüden farksız bir hayat yaşamıştı. Yi Soo ise Yi Kyung'a onun hayatındaki en değerli insan olduğunu söylemek ve evlenme teklif etmek için fırsat bulamadan hayatı ellerinden alınmıştı. Beş yıl boyunca Yi Kyung'a bunları söylemek için beklemiş ve sonunda Yi Kyung ile beraber olabileceği tek bir gün hakkını kazanmıştı.
Yi Soo'nun kaza günü aldığı yüzükleri taktıktan sonra güzel bir gün geçiren çift ayrılma vakti geldiğinde benim için ve Yi Kyung için kabul etmesi zor ve Yi Soo için yapması büyük bir olgunluk gerektiren bir konuşma gerçekleşti.

Yi Soo: Sırf seni görebilmek için beş yıl bekledim. Senin için, bu yüzüğü verebilmek için, seni sevdiğimi, bir anlığına bile başka birini düşünmediğimi söylemek için, evlenme teklif etmek için. Bunları söylemek için. Ama... Artık öyle değil. Söylemek istediklerim değişti. Seni o zamana kadar sevdim. Şu andan itibaren seni sevmeyeceğim. Seni acı içinde geride bırakmak istemediğim için, sadece beni unutmanı ve mutlu olmanı istiyorum. Bunun için beş yıl bekledim.
Yi Kyung: Hayır. Öyle söyleme Yi Soo. Ben de seninle geleceğim.
Yi Soo: Beraber gidemeyiz. Sırf benimle olmak için gidip ölümü seçsen bile yine de ayrı olacağız. Ölüm budur.
Yi Kyung: Burası... Tek başına çok acı veriyor. Sensiz dayanamıyorum.
Yi Soo: Benim için dayanabilir misin? Ancak senin gitmene izin verdikten sonra bir sonraki hayatımda mutlu olabilirim. Eğer mutlu olmazsan benim kalbim de kaos halinde olacak ve huzur içinde olmayacağım. Kötü huylu, bencil, sevilemeyen, sevemeyen, mutsuz yaşayan biri olarak yeniden doğacağım. Bu yüzüğü at.
Yi Kyung: İstemiyorum.
Yi Soo: At. Artık bir anlamı yok. Aramızdaki yanlış anlaşılmaları giderdi. Tek görevleri de buydu.
Yi Kyung: Yapma, yapma!
Yi Soo: Benim için ne kadar önemli bir insan olduğunu biliyorsun. Seni terk etmedim. Benim için sen en önemli insandın. Harika bir insandın. Bu yüzden, başkası için de önemli bir insan olacaksın. Benim için mutlu olacağına söz ver. Hiçbir pişmanlığım olmadan gitmeme izin ver ve böylelikle bir sonraki hayatımda yeniden başlayabileyim. Yi Kyung, benim için mutlu ol. Senin gibi biriyle tanıştığım için minnettarım ve şanslıyım.
Yi Kyung: Çok üzgünüm... Hep senden aldım ve geriye hiçbir şey vermedim.
Yi Soo: Git ve seni sevecek birini bul ve benim yerime, sevgini o kişiye ver.

İlk başta benim için kabul etmesi çok zor bir ayrılıktı bu. İnsanların öldükten sonra bile birlikte olamaması çok korkutucu bir düşünce gibi gelmişti. Birisinden ayrılacak ve sonsuza dek bir daha asla görmeyecektin. Tabii kimse ölümden sonra ne olacağını bilmese de bu dizideki düzen hiç mi hiç hoşuma gitmemişti. Çok kötü hissetmiş ve blogda da bundan bahsetmiştim. Ama sonra zaman geçtiğinde ölümden sonra bir daha göremeyecek olsan da sevdiklerini önemli olanın onlarla beraber yaşadığın zamanlar olduğunu fark ettim. Onlarla yaşadığın her güzel anı zihninin en güzel yerlerinde saklayıp hayatına devam etmelisin. Ve onları kaybettiğin için üzülmek yerine onlara sahip olduğun için kendini şanslı hissetmelisin. Hayatına devam etmek, tekrar sevmek, tekrar gülümsemek onları sevmediğin anlamına gelmez. Bir daha göremeyecek olman da onlarla yaşadığın her bir anı daha önemsiz kılmaz. Güzel şeyler bittiğinde onları geride bırakmayı, ölene dek onlara bağımlı yaşayamayacağımızı öğrenmeliyiz.

Beni çok etkileyen bir başka sahne Min Ho'nun sonunda her şeyden pişmanlık duyduğu, o pişmanlığı bize de iliklerimize kadar hissettirdiği, annesiyle görüştüğü sahne oldu. Onun büyük bir adam olduğunu düşünen hasta annesinin karşısında küçük bir çocuk gibi mahcup oturuşu Yi Soo ve Yi Kyung sahnesinden sonra daha fazla gözyaşımın kalmadığını düşünen beni yanılttı ve hüngür hüngür ağlamama neden oldu.
Babandan farklı olacağını biliyordum. Ben böyle iyi bir çocuğu hak etmedim. Teşekkür ederim çocuğum.
Annesinin bu sözleri söyleyip Min Ho'ya sarılması, Min Ho'nun çaresizce hüngür hüngür ağlaması, Min Ho'nun arabaya binerken kollarındaki kelepçeleri annesinden saklaması... Dizinin en mükemmel sahnelerindendi kesinlikle. İfadesinde In Jung'u ele vermemesi de hem artık değiştiğinin hem de In Jung'a gerçekten değer verdiğinin göstergesiydi.

In Jung'un hatalarını fark ettiği sahne ise beni o kadar etkiledi ki aklıma geldiğinde bile gözlerim doluyor. Belki Ji Hyun, In Jung ve Seo Woo'nun çok yakın üç arkadaş olması bana Damla ve Tuğçe ile olan arkadaşlığımı hatırlattığı içindir. En başından beri içimizden biri In Jung'un yaptığı gibi davransa nasıl olurdu diye hep düşündüğüm için en sonunda In Jung'un Ji Hyun'u gerçekten sevdiğini fark etmesi ve Ji Hyun'u hayata döndüren üç saf gözyaşından birinin sahibinin In Jung olması beni çok mutlu etti. Ne olursa olsun gerçek dostlukların doğru yolu hep bulacağını anladım. In Jung'un gerçekten Ji Hyun'un dostu olduğunu anlamak, içimi rahatlattı. Bütün yaptıklarına rağmen onu affedebildim.
In Jung, Ji Hyun'un ruhu ortalıkta gezinmesin diye oksijen masesini çıkarmaya gittiği bir sahne vardı. Han Kang onu yakalayıp odadan atıyordu. (Han Kang için apayrı bir paragraf olacak tabii. Yerim onu.) Orada Han Kang gelmeden önce olanları ayrıntısıyla görüyoruz son bölümde.


Ji Hyun'un oksijen maskesini tam çıkaracakken kendi yansımasını gören In Jung o anda nasıl bir canavara dönüştüğünü anlıyor.

Şu anda ne yapmak istiyorum? Ne yapıyorum ben? Tanrım! Nasıl yaparım? Ji Hyun! Şu anda ne yapmak istiyorum ben? Ne yapıyorum!? Bunu sana nasıl yaparım? Benim istediğim bu değildi! Bendim. Senin yüzünden değildi. Benim yüzümdendi. Seni kıskanan bendim. Min Ho Oppa'nın sana yaklaşmasını sağlayan da bendim. Seni hayal kırıklığına uğrattım, Seo Woo'nun dostluğunu kaybettim. Kendi kendimi mahvettim. Hepsi benim yüzümden. Ji Hyun! Hatalı olan benim. Hatalı olan benim. Bir hata yaptım. Ji Hyun! Özür dilerim.
Han Kang geldiğinde ise In Jung'un tek yaptığı Ji Hyun'un yüzünü okşamaktı. Daha sonra Min Ho'nun yanına gidip artık durmaları gerektiğini, ikisinin de o aileyi sevdiğini fark etmeleri gerektiğini söyledi. Ancak hırsı gözünü bürümüş olan Min Ho'nun durmaya niyeti olmayınca Min Ho'nun annesine emanet ettiği dosyaları annesinden alıp Min Ho'yu polise şikayet edenin de In Jung olduğunu anlıyoruz. Onu daha fazla kötülük yapmaktan korumak için In Jung onu hapse attırmayı seçmişti. Min Ho'yu şikayet ettikten sonra ise Ji Hyun için saf gözyaşını döktü.

Ji Hyun! Keşke zamanı geri döndürebilsem! Böylelikle senin iyi niyetini yanlış anlamazdım. Böylelikle senin için... yüzde yüz içten olabilirdim. Keşke gerçekten zamanı geri döndürebilsem. Birbirimize baktığımız, kahkahalarımızla dolu zamana.

Sıra Ji Hyun'un ölümüne geldi. Ji Hyun, zamanından önce öldüğü için 49 gün şansını kazanmıştı. Ancak kim bilebilirdi ki kaderindeki ölüm zamanının zamansız bitkisel hayata girişinden sadece 55 gün sonra olduğunu. Ji Hyun hayata dönmüştü dönmesine ama yaşayacak sadece altı günü vardı. Araya 49 günün girmesi haksızlık olacağı için 49 günü hatırlama fırsatı verildi Ji Hyun'a. Ve Ji Hyun bu altı günde tüm sevdiklerine veda etme şansı yakaladı. Han Kang'a onunla yaşadıklarını hatırladığını söylemedi, onu unutması kolay olsun diye. (Neyseki Yi Kyung, Han Kang'a söyledi de Han Kang onunla geçirdiği günün birlikte geçirdikleri son gün olduğunun farkında bir şekilde onunla zaman geçirdi.)
Ji Hyun, Yi Kyung'a öleceğini ilk söylediğinde Yi Kyung bunun acımasızca olduğunu düşündü. Ama Ji Hyun ise 49 günün onun için bir hediye olduğunu söyledi.

Eğer 49 günüm olmasaydı, babamın şirketi şu anda muhtemelen Min Ho'nun elinde olacaktı. Nişanlımın ve arkadaşımın ihaneti nedeniyle sinir krizi geçirecektim. Muhtemelen şoku atlatamayıp, intihar edip ölecektim. Kaderim bu muydu? 49 gün sayesinde Kang'ın aşkını yaşayabildim. Aşkı hissedebildim ve babamın şirketini koruyabildim. Ve yaşadığım hayata dönüp bakma şansını yakaladım. Bazen kendimi çok şanslı hissediyorum. Bütün bunları bilmeden ölseydim, sahte bir hayat yaşamış olarak ölecektim.
Ji Hyun'un bu sözleri her şeyi mükemmel açıklıyor. İlk bölümde gitmek istemediğini haykıran Ji Hyun son bölümde ölümü kabul edip gülümseyerek bu dünyayı terk etti. 49 gün onun için sahiden de bir hediyeydi.
Yi Soo ile son sahneleri bir harikaydı. Ji Hyun'un bedeni yere yığıldığında Yi Soo elini tutup ruhunun ayağa kalkmasına yardım etti.
Shin Ji Hyun. Çok, çok iyi bir şekilde yaşadın hayatını.
Bu 49 gün boyunca pek çok şey paylaşmış, birbirleri için çok yakın birer dost olmuşlardı. Tek bir kelime bile etmediler Ji Hyun giderken. İkisi de gözleri dolu dolu birbirlerine gülümsediler sadece. Hiçbir şey söylemelerine gerek yoktu zaten. Yi Soo, Ji Hyun mutlu bir şekilde gidebildiği için mutlu ve gururluydu. Ji Hyun ise Yi Soo'nun tüm yardımları ve dostluğu için minnettardı. En yalnız olduğu anlarda bile Yi Soo onu yalnız bırakmamış hep ona yardım etmişti. İki dost birbirlerine son kez baktılar.


Ji Hyun öldüğünde tüm karakterlerin ağlaması mükemmeldi. Ji Hyun bitkisel hayata girdiğinde onun arkasından iş çevirenler bile yüzde yüz saf gözyaşı dökmüşlerdi. Ji Hyun o 49 günde gerçekten bir fark yaratmış ve pek çok insan kazanmıştı.
Han Kang da 49 günün büyük bir hediye olduğunun farkındaydı ve Ji Hyun ile geçirdiği o günler için minnettardı.


Kang-ah! Son bölümle ilgili yorumlarıma devam etmeden önce senden bahsetmek istiyorum. Kore drama dünyasına fazla zekası olan bir karakterdi Han Kang. Son bölümde bile zekasını konuşturmaktan geri durmadı. Ji Hyun'u gerçekten sevdi ve dizideki olayların yüzde doksanının çözülmesini sağladı. Eğer Han Kang her dizide olsaydı yirmi bölüm sürmüş olan pek çok drama beşinci bölümü göremezdi. Han Kang her şeyi çözerdi. Bundan sonra da dramaları izlerken "Kang-ah burada olsaydı..." diye pek çok kez düşüneceğim. Bu dramanın kahramanı sensin Han Kang!


Yi Kyung'un Ji Hyun'un kayıp ablası çıkması (Han Kang bir gizemi daha çözer...) pek çok kişi tarafından fazla tesadüfi bulunmasına rağmen benim çok hoşuma giden bir ayrıntı oldu. Çünkü Yi Kyung'un Ji Hyun için ağlaması çok anlamlıydı ama gözyaşı sayılsaydı In Jung karakterinin kendini affetirme fırsatı olmazdı. Biricik Yi Kyung'unun ailesinin bulunmuş olması Yi Soo'nun da tamamen huzura erişmesini sağladı. Ayrıca Yi Soo'nun bu kız için yaptığı iyilikler son bulmayacak mı? Bir erkek nasıl bu kadar mükemmel olabilir? Yi Kyung'un küçüklük çantasını ve ayakkabısını saklaması her şeyin çözülmesini sağladı. Bir de Yi Kyung adına bir de banka hesabı açtığını ve her ay içine azar azar para katarak hayallerinin pansiyonunu kurmak için para biriktirdiğini de öğrendik.


Ve görevini tamamlayıp gitmeden önceki son gününde son bir kez Yi Soo, Yi Kyung'u görmeye gitti. Onu göremeyen Yi Kyung'a dokunmak için elini uzattı ve sonra geri çekti. Hem kendini durdurabildiği için hem de artık Yi Kyung'un onun varlığını hissetmediği, hayata devam edebileceği, düşünecek başka kişileri olduğu ve mutlu olacağı için mutlu bir şekilde gitmeye hazırdı artık.

Yi Soo'nun o kendine güvenen hızlı adımlarla bir sonraki hayatına yürüdüğü görüntü asla zihnimden silinmeyecek.


İki yıl sonra herkes hayatını mutlu ve huzurlu bir şekilde yaşamaya başlamıştı. Seo Woo, Han Kang'ın yanında çalışan Ki Joon ile sevgili olmuştu. Yine orada çalışan çifte kumrular (bir türlü hatırlayamıyorum isimlerini) bir bebek bekliyorlardı. Dr. Noh ile Yi Kyung sevgili olacak diye ömrümden ömür gitti bir an ama neyseki onunla arkadaş oldukları ortaya çıktı. Onun da Soon Jung ile potansiyel sevgili olacakları ipucu verildikten sonra içim rahatladı. Han Kang ve Yi Kyung yakın birer arkadaş olmuşlardı. İkisi de Ji Hyun'un ailesinin (tabii artık Yi Kyung'un da ailesinin) şirketinin bir projesinde iş almışlardı ve beraber oraya gideceklerdi. Yi Kyung ailesinin onu başa geçirme ısrarlarına rağmen sıfırdan başlamayı tercih etmiş ve iş görüşmesine gidip hakkıyla işini almıştı.

Han Kang ve Yi Kyung gitmeden önce yan yana gömdükleri Ji Hyun ve Yi Soo'yu ziyarete gittiler. Çok hoşuma giden yerlerden biriydi. İki dost yan yana birbirlerine destek olurcasına yan yana gömülülerdi ve başlarına birer de fidan dikilmişti. Giden iki hayatın yerine başlayan iki hayat.

Yi Kyung: Ji Hyun! Han Kang her gün çok meşgul. Aynen istediğin gibi, bana çok iyi bir arkadaş oldu. Heaven'daki insanlarla, senin tatlı kişiliğin sayesinde, ben de uyum sağlayabildim.
Han Kang: Ji Hyun! Herkes göçtüğünü bilse de, sen hayattaymışsın gibi yaşıyorlar. Senin 49 günün sayesinde, hayatımı 49 günmüş gibi yaşıyorum. Ne zaman öleceğimizi bilmesek bile bu hiçbir şeyi değiştirmiyor. Senin 49 günün sayesinde, değişikliklerin olduğunu gördüm. Burada hayatlarımızdaki en önemli insanlar yatıyor.
Yi Kyung: Hayatımızı değiştiren ve güzelce giden iki insan.
Han Kang: Onlarla yaşadığımız bu 49 günlük yolculuk sayesinde...
Yi Kyung: Her günümüzü son günümüz gibi yaşayacağız ve değerini bileceğiz.
Han Kang: Ji Hyun, seninle tanıştığım için...
Yi Kyung: Yi Soo, seninle tanıştığım için...
Han Kang: Çok mutluyum.
Yi Kyung: Çok mutluyum.

İşte bu. Bu dizinin verdiği en önemli mesaj bu. Her günün değerini bilmeliyiz. Her aldığımız nefesin ne kadar değerli olduğunun, her gün birçok kişinin hayata veda ettiğinin ve bizim gibi nefes almak isteyebileceğinin farkına varmalıyız. Ben bunu hep bilsem de gerçekten hissedemiyordum. 49 Days bu duyguyu hissetmemi sağladığı için ve hayatımı güzelleştirdiği için minnettarım ben de.

Son olarak dizide beni en çok ağlatan sahneden bahsetmek istiyorum. Bunu sona ayırdım çünkü çok harika ve özel bir sahne.
İki yıl sonra In Jung'un lise yıllarını hatırladığı sahne. Bu dizideki üçlünün Damla, Tuğçe ve bana ne kadar benzediğini bir kere daha anladığım sahne. (Şeyda'm da Samsun'da okusaydı liseyi keşke.)

Üçlü okula geç kalırlar ve dışarda cezalandırılırlar. Derken Ji Hyun'un karnı guruldar. In Jung cebinden bir çikolata çıkarıp ikiye böler ve birini Ji Hyun'un diğerini Seo Woo'nun ağzına sokar. Ji Hyun ve Seo Woo aynı anda çikolatayı ısırıp kalan parçaları In Jung'un ağzına tıkıştırırlar.

İşte bu sahne onların ne kadar yakın olduğunu çok güzel gösteriyor. En ufak şeyi bile üç kişi paylaşmak, en kötü durumda bile beraber gülebilmek... Bunları yaşamadıysanız belki de hiç ağlamazsınız. Ama ben hıçkırıklara boğuldum. (Hatta gözyaşlarımda boğuldum. Gerçekten. Gözyaşlarım boğazıma kaçtı. Haha, neyse. :D) Pek çok şey yaşamışlardı ama sonunda üçü de o lise zamanlarındaki mutlu ve saf hallerine dönebilmişlerdi. Ji Hyun ölmüştü. Seo Woo'nun In Jung'u affetmesi için daha zaman vardı ve In Jung'un da Seo Woo'dan af dileyebilecek cesareti kendinde bulması için zaman vardı ama içten içe ikisi de birbirini anlıyordu. Ve fiziksel olarak ayrı olsalar da üçünün de sevgisi hâlâ beraberdi. Aynen lise zamanlarındaki gibi beraber kahkaha atıyorlardı. Seo Woo'nun da dediği gibi "Ölüm, bağların kopmasına neden olmaz."

49 Days tek kelimeyle bir başyapıt. Ne yazık ki herkes aynı şeyi düşünmüyor. Sonunda Ji Hyun'un ölmesi ve Han Kang ile kavuşamaması nedeniyle diziyi tamamen silenler de var. Dizinin vermek istediği mesajların tamamı ıskalamış o kişileri.
Bana göre çok mutlu ve huzurlu biten bir diziydi 49 Days. Ve güzel bir diziden ötesiydi. Hayatınız boyunca sizinle kalacak, verdiği mesajlar hayatınızı değiştirecek türden bir diziydi. Kendinizi sorgulamanıza neden oluyor. "Benim için saf gözyaşı dökecek üç kişi var mı? Benim uğruna saf gözyaşı dökeceğim üç kişi var mı?"
Siz de hayatınızı dolu dolu yaşayın ve her günün değerini bilin. Uğrunuza gözyaşı dökecek ve uğruna gözyaşı dökeceğiniz insanlar bulmaya bakın. ^-^



19 Mayıs 2011 Perşembe

49 Days Bitti

Son iki bölümü Korece izlemiş olsam da 49 Days bitti.
Dünkü sinirlenme nedenlerim hâlâ yerinde olmasına rağmen, bugün beni onların kabul edilebilir olduğuna ikna etti dizi.
Ve benim için başyapıt özelliğini kazandı.
Henüz başlamadıysanız durmayın. Koşun izleyin.

18 Mayıs 2011 Çarşamba

49 Days İsyanları

~Spoiler~

Neler dönüyor biliyorum! Senarist! Nereye getirdiğini görebiliyorum hikâyeyi! Yapma! Yapmaaaaa!

Yi Kyung ve Han Kang'ı sevgili yapacaksın değil mi?

Ne olurdu gönlümüzü alsan, ne olurdu Yi Soo ile olsa Yi Kyung? Psikolojimi ne yapacaksın? Bu gece uyuyamamamın tek nedeni sensin sevgili senarist. Bana bunu neden yaptın ki? Gecemi gündüzüme katıp tüm sadakatimle izlemedim mi diziyi? DVD'si çıkar çıkmaz almayacak mıydım? Sana para kazandıracaktım sevgili senarist. Yarın kurtardın kurtardın. Kurtaramadın kabuslarında bulacağım seni. Haberin olsun. Of. Ne yaparsam yapayım istediğim son olmayacak değil mi?

Ben cevabımı 19. bölümde aldım. Daha ne zorluyorum değil mi? Sabaha kadar ağlayacağım senarist! Senin de gözüne uyku girmesin inşallah.

Bö!

...

49 Days'e olan aşkım nefrete dönüşmek üzere.
Lütfen sevgili senarist, bana bunu yapma! Ben izlediği her şeyin etkisini üzerinde ömrü boyunca hisseden biriyim! Lütfen!

15 Mayıs 2011 Pazar

The Doctor's Wife

*Spoilerlı Doctor Who yazısı*

Evet dün yayınlanan, Neil Gaiman'ın yazdığı Doctor Who bölümü olan "The Doctor's Wife" anında favori Doctor Who bölümlerinden biri halini alarak kendisine bir yazı hak etti.

Uzun uzun düşüncelerimi yazmak istiyorum aslında ama o kadar çok duygu ve düşünceye maruz kaldım ki bölüm boyunca, sadece alıntılar paylaşmak istiyorum. Doctor Who'da CNBC-e'yi takip eden bir Zeynep olduğundan gözü kayıp görmesin diye resim de paylaşmayacağım. Sizi mükemmel alıntılarla baş başa bırakıyorum.

Idris: Hey! Hey! You're my thief!
Auntie: She's dangerous! Guard yourselves!
Idris: Look at you! Goodbye! No. Not goodbye. What's the other one? {she kisses him}

xxx

The Doctor: Why am I a thief? What have I stolen?
Idris: Me. Are you going to steal me. You have stolen me. You are stealing me. Oh! Tenses are difficult, aren't they?

xxx

Uncle:Just keep back from this one. She bites!
Idris: Do I? Excellent! {She bites him} Biting's excellent! It's like kissing. Only there's a winner.

xxx

The Doctor: I don't understand. Who are you?
Idris: Do you really not know me? Just because they put me in here?
The Doctor: They said you were dangerous.
Idris: Not the cage, stupid. In here. They put me in here. I'm the... Oh, what do you call me? We travel. I go {she makes the TARDIS sound}.
The Doctor: The TARDIS?
Idris: Time and Relative Dimension in Space. Yes that's it. Names are funny. It's me. I'm the TARDIS.
The Doctor: No you're not! You're a bitey mad lady. The TARDIS is up-and-downy stuff in a big blue box.
Idris: Yes, that's me. A type 40 TARDIS. I was already a museum piece when you were young. And the first time you touched my console, you said—
The Doctor: I said you were the most beautiful thing I'd ever known.
Idris: Then you stole me. And I stole you.
The Doctor: I borrowed you.
Idris: Borrowing implies the eventual intention to return the thing that was taken. What makes you think I would ever give you back?

xxx

The Doctor: Oo. Sorry. Do you have a name?
Idris: Seven hundred years, finally he asks.
The Doctor: And what do I call you?
Idris: I think you call me... Sexy.
The Doctor: Only when we're alone.
Idris: We are alone.
The Doctor: Oh. Come on then, Sexy.

xxx

The Doctor: Yes. Yes, I have actually rebuilt a TARDIS before, you know. I know what I'm doing.
Idris: You're like a nine-year-old trying to rebuild a motorbike in his bedroom. And you never read the instructions.
The Doctor: I always read the instructions.
Idris: There's a sign on my front door. You have been walking past it for seven hundred years. What does it say?
The Doctor: That's not instructions!
Idris: There's an instruction at the bottom. What does it say?
The Doctor: "Pull to open."
Idris: Yes, and what do you do?
The Doctor: I push!
Idris: Every single time. Seven hundred years. Police box doors open out the way.

xxx

The Doctor: You know, since we're talking with mouths—not really an opportunity that comes along very often—I just want to say, you know you have never been very reliable.
Idris: And you have?
The Doctor: You didn't always take me where I wanted to go.
Idris: No, but I always took you where you needed to go.
The Doctor: You did.

xxx

Idris: Do you ever wonder why I chose you all those years ago?
The Doctor: I chose you. You were unlocked.
Idris: Of course I was. I wanted to see the Universe so I stole a Time Lord and I ran away. And you were the only one mad enough.

xxx

The Doctor: She's a woman. And she's the TARDIS.
Amy: Did you wish really hard?
The Doctor: Shut up! Not like that.
Idris: Hello. I'm Sexy.
The Doctor: Oh! Still shut up.

xxx

Idris: I've been looking for a word. A big, complicated word, but so sad. I found it now.
The Doctor: What word?
Idris: Alive. I'm alive.
The Doctor: Alive isn't sad.
Idris: It's sad when it's over. I'll always be here, but this is when we talked. And now even that has come to an end. There's something I didn't get to say to you.
The Doctor: Goodbye?
Idris: No. I just wanted to say, Hello. Hello Doctor. It's so very very nice to meet you.
The Doctor: Please. I don't want you to.
Idris: I love you.

Big Bang!

Pek dinlediğim bir grup olmasa da (G-Dragon'u pek severim orası başka) Big Bang'in Türkiye'ye gelme ihitmali gibi bir durum söz konusu. Kore hayranları olarak her hayran kulübünün diğerlerine yardımcı olması çok önemli. Çünkü sadece hayranı olduğumuz grup için çabalamak hem çok bencilce hem de çok zorlu olur. Ama Türkiye'deki tüm Kore severler her grup için bir araya gelerek birlikte bir şeyler yaparsa başarı olasılığı kat kat artar.

Uzun uzun yazacak kadar vaktim yok şu anda bu yüzden sizi aşağıdaki bloga yönlendiriyorum. Zaten ayrıntılı bir şekilde her şey orada anlatılmış. Big Bang'in Türkiye'ye gelmesi için lütfen siz de yardımcı olun ve bir oy da siz verin. Çok teşekkürler! ^^

14 Mayıs 2011 Cumartesi

Arşivlenecek Dramalar

49 Days bitmeye yakınken ve ben bu sefer gerçekten LYS'ye kadar yeni bir dramaya başlamamaya niyetliyken (49 Days için hiçbir zaman pişman olmadım gerçi) ders çalışırken bir yandan da yaza yatırım yapmaya karar verdim. Ve drama arşivlemeye başladım. Özellikle yeni yayınlanan dramaları hemen indiriyorum, çünkü yazın torrent için şimdiki kadar seed bulmak zor olabilir.

Şu anda arşivlemeye başladığım/arşivleyeceğim dramaların listesi şöyle:

1-Lie To Me
Yoon Eun Hye'nin yeni dizisi. Olabildiğince az hakkında bir şeyler okumaya çalıştım ama eğlenceli bir romantik komedi gibi duruyor. Ayrıca ilk bölümüne şöyle bir göz attım ve hoşuma gitti. Yoon Eun Hye demişken sahi bir Goong vardı, o ne oldu? Listeye ekleyeyim bari.

2-Best Love
You're Beautiful'un yazarlarından diye biliyorum. Ünlülerin dünyasını anlatan bir romantik komedi. Ayrıca ratingleri de epey iyi daha yeni başlamasına rağmen.

3-City Hunter
49 Days bittikten sonra başlayacak. Lee Min Ho oynuyor! Goo Hara da oynuyor (iflah olmaz Kamilia Öykü ^^)! Fazla söze gerek var mı?

4-Queen Seon Duk
Bu dramayı sadece HD bulabilmiş olmam ve yaklaşık 80 bölüm olması arşivlerken en çok işkence çekeceğim dramanın bu olacağına bir işaret ama ben de izlemek istiyorum artık şu Muhteşem Kraliçe'yi. Hem hem hem Lee Yo Won oynuyor! 49 Days'in tüm oyuncuları kutsaldır. Tüm dramaları kutsaldır. Tamam sakinim.

5-Muscle Girl
Ichikawa Yui'yi Kurosagi'de hiç sevmemiştim. Ama bu tamamen oradaki karakterinden kaynaklanan bir sevmeme durumuydu. Onun dışında da izleme şansım olmadı. O yüzden ana karater olarak sever miyim sevmez miyim bilemiyorum. Ama dramadaki erkek ana karakteri Lee Hong Ki oynadığı zaman (JEREMY!) tabii ki arşivlencekler listeme ışık hızıyla girdi. Ayrıca Hong Ki'yi Japonca konuşurken izlemek! Amanın!

6-Goong
Türkiye'de yayınlanan ve benim izlemediğim (Kore'yi bu kadar geç nasıl keşfedebildim?) drama. Düşlerimin Prensi diye geçiyor Türkiye'de. Başladım geçenlerde ama kendimi durdurmayı başardım. Onu da indireyim evet. Harry Potter okuyan bir Yul var orada. Gerçi Şeyda Yul'a uyuz olmuş ama olsun. Harry Potter okuyan drama karakteri candır.

7-Playful Kiss
Bu dramayı bitirdim bitirmesine ama bilgisayarımda sadece dört bölümü var. Kaldı öylece. Onu da indirmeyi bitireyim de köşede dursun. Ne zaman açıp açıp sahnelerine bakmak isteyeceğimi bilemeyiz.

8-Paradise Ranch
Başladığım ve sonra kendimi durdurduğum başka bir drama. Onun da bölümlerinin bir kısmı var bilgisayarımda. O da tamamen arşivlenmeli.

Şimdilik izleyecek çok drama olsa da, öncelikli olarak arşivlenecekler bunlar. Drama önerileriniz varsa paylaşmaktan çekinmeyin. Eğer izlenecekler listemde yoksa (asıl liste 81 dramadan oluşuyor) onları da ekleyeyim. ^^

8 Mayıs 2011 Pazar

S LOVE K

300. yazımı 49 Days'in, hayır, Kore drama dünyasının en sevdiğim çiftine adıyorum ve onlar için Photoshop'ta düzenlediğim birkaç resmi yüklüyorum. ^-^
Not: Biliyorum renk tonlamaları hep aynı ama çok seviyorum o tonları.

1 | 2 | 3 | 4 | 5

5 Mayıs 2011 Perşembe

Ağır Spoilerlı 49 Days Yazısı

*Spoiler Spoiler Spoiler Zeynep Sen Okuma Spoiler Spoiler Spoiler*

Bugünkü 49 Days bölümünü çılgınlar gibi bekliyorum. Daha önce de dramalara bağımlı olduğum olmuştu da bu kadar çılgınca beklediğim drama da hiç olmamıştı. Dünkü bölüm öyle bir bitti ki!

Yi Soo, Yi Kyung'u hatırladı! "Ya! Yi Kyung-ah..." derken gözünden düşen yaş yüreğimi parçaladı. Yi Soo! Kıyamam ben sana. Aldatmadın sen Yi Kyung'u biliyorum. O yelloz kız ilaç koydu gazozuna biliyorum. Zaten bugünkü bölümde nasıl öldüğünü öğreneceğiz. Resimler bile gözlerimin dolmasına neden oldu Yi Soo. Yi Kyung'a evlenme teklif edemeden nasıl ölürsün? Beni üzüntüden verem etmeye mi çalışıyorsun drama?

Hele dünkü bölümde Yi Soo ve Yi Kyung'un tanışması ne kadar harikaydı! Neden isimlerinin benzediği de anlaşıldı. Yi Kyung beş yaşında bir ismi bile olmadan yetimhaneye terk edildiğinde Song Yi Soo yanına gelip, kızın adını Song Yi Kyung koyup, eline bir çikolata tutuşturuyor. Yerim sizi! O zamandan belli birbirlerini deliler gibi sevecekleri.

Lütfen sevgili drama! Yi Soo bitkisel hayatta falan olsun, en son hayata dönsün! Yi Kyung'a kavuşsun! Beraber pansiyonlarını açsınlar, "Şubat'ın Aşkı" koysunlar adını, kiraz çiçeği ağaçları yetiştirsinler. Hey drama sana diyorum! Yi Soo, Yi Kyung'a kavuşmalı anlıyor musun! Yi Kyung ile eskiden olduğu gibi böyle mutlu olacak, tamam mı!

O yelloz kızı da dizide bir karakter bulup saçını başını yolarsa huzura ereceğim.

1 Mayıs 2011 Pazar

Canton ^-^

Doctor Who'da daha sık gözükmesini istediğim karakterle tanışın: Canton!



President Richard Nixon: This person you want to marry. Black?
Canton Delaware: Yes.
President Richard Nixon: I know what people think of me, but perhaps I'm a little more liberal...
Canton Delaware: He is.
President Richard Nixon: I think the Moon is far enough for now. don't you, Mr. Delaware?
Canton Delaware: I figured it might be.

Deathly Hallows Part 2


Son film. Son. Harry Potter bitiyor. Bitiyor. Ühü ya ühü. Lily ve Petunia çok şeker. Ühü.