24 Aralık 2009 Perşembe

Takvim

Az önce sandalyemde şöyle geriye yaslanıp masama baktığımda gözüm masa takvimime takıldı. Ocak 2010'u gösteriyordu takvim.
"Ben erken geçtim biraz," diye güldüm kendi kendime.
Sonra gözüm bir tarihe takıldı.

3 Ocak 2010

Pazar gününe denk geliyormuş bu sene. Ne hoş... Pazar günlerini pek sevmem. Dershanede olacağım o günün çoğunluğunda. Sabah ilk gördüğüm yüz dolmuş şoförününki olacak muhtemelen. Onu bir sürü yabancı yüz izleyecek.

Böyle özel olması gereken bir gün, yine aynı geçecek. Aynı rutinde geçecek.

Güneş 3 Ocak'ta dünyaya en yakındır. Ama biz pek hissetmiyoruz tabii, buralar soğuk oluyor fazlasıyla.

Ben de çok üşüyorum o gün. 3 Ocak'ta doğan o kişinin bana olan uzaklığını en çok o gün hissettiğimden sanırım. "Yok"luğunu... "Var olmamış"lığını... Bana hep uzak olacağını biliyorum. O bir uçta, ben bir uçta...

Ben güneş dünyaya en uzakken doğdum. Baştan belli çok uzak olacağımız birbirimize.

Çok da umrumda değil gibi aslında. Sadece yalnız hissettiğimden sanırım. Yine hayallere sarılma ihtiyacı duyuyorum.

Ama güzel hayaller be...

Baştan aşağı saçmaladım biliyorum. Ama ne zaman mantıklı oldum ki? 3 Ocak işte... O günde doğan tanıdığım bile yok. Geçen sene dershanede bir kızınkini kutluyorlardı şimdi hatırladım. Demek geçen sene de dershaneye gitmişim o gün...

Dershaneden nefret etmek için bir neden daha!

Hiç yorum yok: