30 Kasım 2009 Pazartesi

Ve bir de...

Babamın evindeki odamdaki gerçek ay ışığını istiyorum ben.
Fosforlu ay ve yıldızların ışığı yetmiyor.

Depresif İnsan...

Depresifim evet. Yey.
Bugün yine isyanlardaydım.
Sonra dedim, ufak bir hedef koyayım kendime.
Onu yapıp mutlu olacağıma inandırayım kendimi.
Kıyafetlerimi çok kolay unuturum ben. "Vayy benim bu da vardı doğru ya!" derim sonra. (Ayakkabılar için de aynısı geçerli.)
En bağlı olduğum kıyafetler bile dolapta kaybolursa, kendisini hatırlamam.
Benim en sevdiğim kıyafetim annemin devamlı çöpe atmaya çabaladığı kalitesiz eşofman altım. İnce, lacivert, bol, artık eşofman altı demeye bin şahit isteyen bir şey.
Aklıma geldi.
"Onu giyeceğim ve çok mutlu olacağım." dedim kendi kendime. "Yıllardır ilk defa kabussuz bir gece yaşayacağım."
Koştum dolaba.
Eşofman altımı bulamadım.
Annem de "Yarın buluruz, bugünlük idare et. Niye tutturdun anlamadım ki!" dedi.
Anlamaz tabii.
Beni kim anladı ki?

29 Kasım 2009 Pazar

Geçmişe Yolculuk

Geçende bir rüya gördüm ama o kadar gerçekçiydi ki uyandığımda hâlâ gerçek olduğuna inanıyordum.
Geçmişe dönmüştüm. 2007 yılına. Neden döndüğümü çıkaramıyordum ama bir fikrim vardı!
Damla'nın kaçırdığı fırsatı yakalamasını sağlayacaktım! Pek ümit yoktu ama başka neden dönmüş olabilirdim ki?
Tüm rüya boyunca okuldaydım. Damla inanmıştı gelecekten geldiğime. Bir an önce eve gitmeli ve Damla'nın bu fırsatı kaçırmasının önüne geçmeliydik.
Ama tüm rüyalarımda olduğu gibi tam mutlu sona varmadan önce rüyam sonra erdi. Eve giden yoldayken uyandım. Hem de babamda kalıyordum ve 2007 yılında uyanmam gereken yatakta uyandım. Bu yüzden hâlâ olanlar gerçekmiş zannediyordum. Ne zaman yatağın farklı örtüsünü gördüm, o zaman anladım her şeyi.

Hele bir de bugün gördüklerimden sonra o fırsatın kaçmamış olmasını o kadar diledim ki!

Çok çok çok özür dilerim Damla! Geçmişe dönemiyorum! Salaklığım yüzünden neler kaybettin belki de! Zamanında Minik bahsettiğinde benim araştırmadan duramayan salak bünyem araştırmadı onu! Belki de, ufak bir ihtimal ama belki de, elde edecektin istediğini.

Seni bu kadar mutlu edecek bir şeyi sana veremediğim için ne kadar üzgün olduğumu hiçbir şekilde, ne sözcüklerle, ne yüz ifadeleriyle, ne de başka bir şekilde ifade edemem.

İçimde bir his var, diyip sana ümit verdiğim için ne kadar pişman olduğumu; hatta en baştan belki onu tanımanı sağlamış olduğum için ne kadar vicdan azabı çektiğimi anlatamam.

Bana kızgın değilsin biliyorum. Ama ben kendime o kadar kızgınım ki. Ve kendimi asla affetmeyeceğim.

Ve zamanda tek bir şeyi değiştirme hakkım olsa, emin ol senin onunla tanışmanı sağlarım.

25 Kasım 2009 Çarşamba

Tekken 6! Tekken 6! Tekken 6!

Sonundaa oynadııım lay lay laa,
Tekken 6 oynadııım lalay lalay laa,
Çok mutluyuuum tey tey lalay laa,
Tamam artık susuyorum laylaaa!

Resimler konuşsun. :D
Fotoğrafçı: Damla


Uğur: Ne biçim tutuyorsunuz kolu ya? Haha huhu.
Ben: Tekken oynarken başka ne türlü tutacaktık?
Rıdvan: Bırak Öykü yaa, hayatında Tekken mi oynamış? Nereden bilecek?
Uğur: Bööö...



Lili! Bu resmi muhteşem yakalamış Damla. Süper bir poz.






Lili'nin tüm resimlerinde böyle nur inmiş gibi. :D


Xiaoyu!


Uğur: (Yukarıdaki görüntüyü gördükten sonra) Bu kız spastik mi?
Ben: Uğur kaybol!
Uğur: Ne yaa...





Bu alttaki resme de hastayım. :D Xiaoyu'nun tüm hareketi aynı resimde, hehe. :D


Zafina ekranda belirdiği anda ben ve Damla dahil herkes TV'ye yapıştı. :D




Julia!


Ben Rıdvan'ı döverken. :D Ama ilk başladığımızda Rıdvan iyi süründürdü beni. :D


Nina'nın kapalı bir kıyafeti çıkınca izleyen herkes hayal kırıklığına uğradı. :D


Alisa'yı hem Rıdvan hem de ben çok beğendik. Alisa'nın robot olduğunu bilmeyen Rıdvan "Oha kafası çıktı!" diye haykırınca koptuk. :D


Aşağıdakiler de dövüş sırasında çekilen fotoğraflara pek yer vermememin nedeni. :D

Bunda perfect çekmiştim. Nihoah! :D




İki pişmanlığım var:
1- Lars ile oynamayı akıl edememek.
2- Damla ile saate bakmadan salondan çıkmak. Otobüs saatine daha çok olduğunu akıl edebilsek bir on maç daha yapardık Rıdvan'la. Hevesimi alamadım. Kader. :D

Final Fantasy XIII'e Tapmak

Son trailer ile birlikte "Ben bu oyunu Japonca da alacağım huleeeeyn!" naraları atmaya başladım. Alabilir miyim bilmiyorum ama şansımı deneyeceğim. Biraz resim koyayım son trailerdan. :D

Öncelikle Lightning'e sevgili olmaya layık karakter olmadığından yakınırken, iki tane potansiyel çıktı. (Yatta!)

Potansiyel 1




Potansiyel 2


Sıra diğer resimlerde;
Lightning'i yerim ben. :D


Ağlamaaa...


Snow! Taş taş taş. :D


Oerba Yun Fang, çok taş bir bayan. Ve Bahamut kullanıyor. Ama yine de azcık birazcık kılım kendisine. Neden bilmiyorum.


Vanille! Şekerlik abidesi! Summon çağırması bile ayrı bir tatlı!


Müthiş ekip. Ama bence hâlâ bir erkek daha lazım ya...



Veee... Serah'ın varlığına ilk kez lanet ettim. Böyle bir ikilinin aşık olma ihtimalini nasıl sıfıra indirirsin? İnsaf be!

24 Kasım 2009 Salı

Okuma Listesi

Kitap okumalıyım! Yeter artık! Aaaa! Nereye kadar kitap okumadan yaşayacağım hayatımı? Nerede her gün elimde farklı kitapların olduğu günler? Neredeee?!

Evet, listeme başlıyorum. Asıl kitaplara geçmeden, elime ayağıma dolaşan kitapları bitireceğim.

Öncelikle Dört Kafadarlar Takımı'nın şu çerez kitabını aradan çıkarayım. Adını bile hatırlamıyorum. Ayıp be Öykü. Onu da bitiremiyorsan yazıklar olsun sana.

Sonra Tuğçe'nin varlığını bile unuttuğu Başucumda Müzik'i okuyayım. Çok da bitirme niyetim yok ama yarım bırakmaya gönlüm el vermiyor.

Ha! Harry Potter ve Ölüm Yadigarları'nın hâlâ Türkçe'sini okumadım! Rıdvan kitabını döve döve alacak sonunda.

Sonra asıl kitaplara geçebilirim.

Öncelikle Göç! Ne hevesle başladım kitaba, sonra kaldım daha ilk elli sayfada. Kitap bir yıldır bende. Damla linç edecek beni. (Kendisi de Kristal Parçası'nı bir yıldır bitirmeye çalışıyor. İlkbahar Şafağı Ejderhaları'nın iki yıldır Tuğçe'de olduğundan söz etmiyorum bile! Kapağını unuttum kitabın. Ve Samet... Sürgün'ü istiyorum! :D)

Sonra Eragon'u okuyayım. O kadar harçlığımı yatırıp almıştım onu seneler önce. Aç gezmiştim uğrunda. Okur değil mi insan? Nerdeee!

Allah'ım yazdıkça aklıma geliyor, delireceğim. Ben hâlâ Yerdeniz Öyküleri'nin son iki kitabını okumadım. Ama yok yok onlar sonraki iş.

Sonra kara lekem, utanç kaynağım... Bir insan Yüzük Kardeşliği'ni okumadan yaşayabilir mi? Ben yaşıyorum. Sıradaki o.

Sonraaaa ne kaldı?
Heh...
Alp ve Zeynep bile okumamı söylediklerini unuttular bunu. Ama ben unutmadım. Her gün gözümün içine içine bakıyorlar. Oku bizi, öksüz bırakma diye.
Büyücü - Çırak ve Büyücü - Usta!

Tamam bunlardan sonra şu Yerdeniz'i bitiririm.

Aaa şey de var, Tehlikeli Diyardan Öyküler. Yerdeniz'den sonra onu okurum. Serkan onu geçen seneki doğum günümde almıştı, hâlâ okumadım. (Ben son birkaç yıldır yaşıyor muydum, merak etmeye başladım.)

Sonrasında Damla'nın benden gaza gelerek Kristal Parçası'nı bitireceğini umuyorum. Onu okurum.

Sonra daaaaa Yüzüklerin Efendisi'nin diğer ikisini bitiririm.

He bir de şu Yüreğinin Götürdüğü Yere Git var. Onu aralara mı koysaydım? Yok yok hayır, iyi bu. :D

Evet, enfes oldu. :D Gerisine de sonra bakarız.

Not: Nalfein Fan Club forever! :D

22 Kasım 2009 Pazar

Şu ışıklı şeyi benden uzak tutun!

"I follow the night,
Can't stand the light."
Sanırım şu anki yaşam stilimi en iyi bu açıklıyor. Vampir gibi oldum. Ama sadece güneş değil, her türlü ışık kaynağı acı çekmeme neden oluyor. Genelde karanlık odada uyuyup duruyorum.
Şu anda bilgisayar ekranına bakmak bile acı veriyor.
Ben uyuyayım.

18 Kasım 2009 Çarşamba

17 Kasım 2009 Salı

Biri... Kafamı... Kessin!

Yeter artık! Bıktım şu baş ağrısından! Sene başından beri düzgün hızlanan hareket yapan baş ağrım bugün artık sınıra dayandı! Daha ötesinde beynimin patlayacağını düşünüyorum! Yok arkadaş... Bilgisayar başında geçirdiğim şu saniyeler bile işkence benim için.
Yokum ben bir süre. Onu söyleyeyim dedim. Başım ağrıdığı müddetçe ben yokum. Gözlerimi açmak bile acı veriyor artık.
YETER!

15 Kasım 2009 Pazar

Pain(e)

Benim birkaç tanıdığım insan öldü. En yakını küçüklüğümden beri her yaz evinde kaldığım, anneannemin kardeşiydi.
Ama ölünce kılımı kıpırdatmadım. Ağlamadım. Üzülmedim bile doğru dürüst. Daha sonra yazın eve gidip onun olmadığını fark edince, biraz içim burkuldu ama birkaç saniye sonra geçti. Beni en çok etkileyen ölüm buydu. En büyük etkisi buydu.

Bugün ise Damla hasta. Doktora gitti ve canı acıdı. Sadece canının acıdığını bilmek bile ağlamama neden oldu. Ameliyat olacak olması içimi acıtıyor.

Çabuk iyileş Damla! Sen bir insanın sahip olabileceği en harika dostlardan birisin...

14 Kasım 2009 Cumartesi

Jim Jim Jim!


Ne zamandır bir ünlüye böyle çarpılmamıştım. Önüm arkam sağım solum her yerim Jim!

10 Kasım 2009 Salı

Mısır Ekmeği

Bugün on yaşıma dönmek istiyorum. En güzel yaşıma. İlk dostumu edindiğim, ilk defa hayatımda uzun süre iz bırakacak erkekle tanıştığım yaşıma.
Gözlerimi kapatınca kızıl saçlı arkadaşımla ilk karşılaştığım anı görebiliyorum. İşte orada oturmuş duvarın üstüne. Saçları beline kadar uzanıyor. Çilleri ve ela gözleriyle pek bir sevimli.
Şeyda'ymış adı. O anda kanka oluyoruz onunla. Karşılıklı evlerimizde bir onlara bir bize koşturuyoruz. Annelerimiz de şaşkın. Birbirimizden ayrılamıyoruz. Benim Barbie bebeklerimle, onun bilgisayarındaki Indiana Jones, Mafia ile oynuyoruz.
Annesi bize mısır ekmeği yapıyor. Yoğurtla birlikte yiyoruz. İlk defa orada seviyorum mısır ekmeğini, çayı, çorbayı. Hep zorla yediriyor bana annesi. Şikayet etmiyorum. Çok mutluyum.
Yüz yaşındaki babaannesi Kurtuluş Savaşı yıllarını anlatıyor bize.
Sonra onların VCD playerına yeni aldığım Avril CD'mi takıyorum. Birden ikimiz de Avril oluyoruz. Konser veriyoruz.
Rize anılarını anlatıyor bana. Yemyeşil tarlalardan bahsediyor. Ahşap evlerinden... Hep oraya gitmenin hayalini kuruyorum. Buz gibi derede yüzmek, geceleri Şeyda ile birlikte yıldızlı gökyüzünü izlemek hayalini.
Kavga ediyoruz sonra. Bağıra çağıra. Hangimizin evindeysek diğeri evi terk etmekle tehdit ediyor diğerini. Ama birkaç saniye sonra kahkahalara boğulmuş bir şekilde yerlerde yuvarlanıyoruz.
"Zum yap Şeyda!"
"Zum yap Öykü!"
Bazen oturup karşılıklı ağlıyoruz. Özlediğimiz kişileri anıyoruz.
Sonra aşklarımızı anlatıyoruz. Çocukluğun saflığıyla derinlemesine sevdiğimiz erkekleri.
O anlatıyor, ben anlatıyorum.

Sonra birden o zaman sevdiğim çocuk geliyor aklıma.
Bisiklet üzerinde onu ilk görüşüm. Onun da durduğu noktayı hatırlayabiliyorum. Ortak arkadaşımızın bizi tanıştırışını ve daha o anda onu ne kadar sevdiğimi.
Birlikte bisikletle yokuştan aşağı hızla pedal çeviriyoruz.
Ben servisten iner inmez görüyorum ortak arkadaşımızı ve sevdiğim çocuğu. Bazen elimdeki kız dergisindeki testleri yapıyorum onlara.
Futbol oynuyoruz. Bana öğretiyorlar.
Salıncakta sallanıyorum ve sevdiğim çocuk beni sallıyor.
Ortak arkadaşımız ise ben her servisten indiğimde beni camdan karşılayıp el sallıyor.

Avril dinliyorum bol bol. Olmakta olduğum kişiyi sevmemi sağlıyor o. Okuldaki tüm aşağılanmalara, dışlanmalarıma rağmen kendim olmam için bana güç veriyor o. Şeyda'mı ve diğer iki arkadaşımı sevmek yetiyor bana.

Ha bir de Samet var. Benim okuldaki ilk arkadaşım. Sims ile tanışmamı sağlayan kişi. Tarumar! Biskrem'imi paylaşmayı en sevdiğim kişi.
Birlikte Pokemon seyrettiğim, Digimon seyrettiğim, "askercilik" oynadığım, su savaşı yaptığım, bazen başını ağrıttığım çocuk. Çoğunlukla okula gitmemi sadece onunla serviste yaptığımız muhabbetler sağlıyor. Bir an önce servise binmek için can atıyorum.

İlk defa kar o sene yağıyor doğru dürüst Samsun'a. Kardan adam yapmayı, kartopu savaşı yapmayı o sene öğreniyorum. Sokakta bir sürü çocukla oynamayı öğreniyorum.

Henüz hayatımdaki en tatsız kişiyle tanışmıyorum. Ve o kadar huzurluyum ki.

Mutlu olmak için "Complicated" söylemek, Şeyda ile kıkırdamak, sabahları Sakura izlemek ve sonra okulda Kaya ile o günkü bölümden bahsetmek yetiyor da artıyor bile.

On yaşıma gönderin beni.

6 Kasım 2009 Cuma

Uyum

http://www.burclar.com.tr/burclar-uyumu/

Bana su burcundan başka yar olmaz. :D

4 Kasım 2009 Çarşamba

Güneş



Agua de Annique'in şarkıarınan şu ana kadar dinlediklerimin hepsi bende güneşli bir günde hissettiğim duyguları uyandırıyor. Gözlerimi kapatsam iki küçük saf aşığın göl kıyısında, yemyeşil çimenlerin üstünde, güneşin altında oturduğunu görebiliyor, gülüştüğünü duyabiliyorum. Sözleri hiç alakalı olmasa bile böyle hissediyorum.