30 Haziran 2010 Çarşamba

Harry Potter ve Deathly Hallows

Trailer müthiş müthiş müthiş! Harry Potter filmlerine büyük beklentiler beslemeyi üçüncü filmde tamamen bıraktığım için artık filmler için daha çok heyecanlanıyorum. Çünkü beklenti olmayınca çok zevk alıyorum.
Trailerı izleyince de tüylerim diken diken oldu ve gözlerim doldu. Nedense çok harika buldum.
Hele hele en sondaki o klasik Harry Potter melodisi beni benden aldı. Harry Potter'ı çok seviyorum. Kitapları baştan mı okusam ne? Zeynep, neredesin? Harry Potter filmleri maratonu yapmamız lazım. xD
İzlemediyseniz hâlâ, işte trailer. Müthiş yaa...

Suteki Da Ne

Bu videoyu blogda bin kere paylaşmışımdır kesin. Olsun. Final Fantasy X oynamalıyım.

Gözyaşları

Ben çok ağlarım. En ufak bir şey bile gözyaşlarına boğulmama neden olabilir.
Herkes "Değmez," der. Ben yine de ağlarım. Biliyorum dünya üzerindeki başka hiçbir insanın benim ağladığım bazı nedenlerde asla ama asla ağlamayacağını. Ama yine de benim için değerdi onlar. En ufak, en önemsiz görüneni bile değerdi döktüğüm her bir gözyaşına.
Ama bu sefer ben bile yakıştıramıyorum kendime.
Gözlerim doldukça kendimden nefret ediyorum.
Yaşlar aktıkça onlardan da nefret ediyorum.
Bastırmaya çalışıyorum hıçkırıkları. Hıçkırıklardan da nefret ediyorum.

Değmez Öykü.
Bu sefer gözyaşlarına değmez.
Düşünmekle geçirdiğin hiçbir ana değmez.
Değmeyeceğini en başından beri biliyordun. En başından beri gülüp geçiyordun kendine.
Küçük bir oyun yapmıştın.
"Kimse bilmeyecek nasılsa!" demiştin.
Herkes gözyaşı dökerken aptallıklarına gülmüştün.
Oyununa yine de devam etmiştin.
Mutlu musun şimdi?
Sen de ağlıyorsun işte.
Bilselerdi senin onlara gizli gizli güldüğünü şimdi de onlar sana gülmeyecek miydi zannediyorsun?
Onlardan daha da acınası durumdasın şimdi.
Yine de değmez Öykü.
Hak ettin bunu... Ama değmez.

29 Haziran 2010 Salı

Gizli Bahçe

Yaşamanın en garip duygularından biri de, insanın ara sıra sonsuza kadar yaşayacakmış gibi bir duyguya kapılmasıdır. Bu duygu bazen muhteşem bir gün doğumunda, tek başına dışarı çıkıp başını yukarı kaldırıp karanlık gökyüzünün yavaş yavaş değiştiğine, aydınlandığına, bilinmeyen harika şeylerin meydana geldiğine ve güneşin insanı çığlık attıracak kadar büyüleyip kalbini durduracak güzellikle doğuşuna (ki bu olay binlerce, binlerce yıldır her sabah tekrarlanmaktadır) tanık olunurken ortaya çıkar. Bir an için ölümsüz olduğunu hisseder insan. Gün batımında, ormanda, ağaçların arasından, dalların altından ve üstünden usul usul süzülen ve ne kadar uğraşılsa da ne dediği anlaşılmayan o altın sarısı sessizliği dinlerken de insan böyle bir duyguya kapılır. Kimi zaman, milyonlarca yıldızın bekçilik yaptığı ve insanları yukarıdan izlediği gecenin koyu mavisinin o muazzam sessizliğinde de bu duygu kendini hissettirir; bazı zaman uzaktan gelen bir müzik sesi eşliğinde karşınızdaki kişinin gözleri de... - Gizli Bahçe*

*Boşuna en sevdiğim kitaplardan biri değil.

Eee bitti?

Mezuniyet balosu da geride kaldı.
İlginç bir şekilde çok eğlendim.
İlk başta sıkılmıştık. Herkes kasıntı kasıntı "Ayy çok güzel olmuşsun," falan derken bizim sınıftan doğru dürüst daha kimse gelmemişti.
Erkeklerin gelmesine yakın otelin kapısına indim. Araba tutmuşlar. Özel şoförleri bile vardı. xD Arabanın kapısı açıldı ve hepsi son ses "Baba" müziği eşliğinde arabadan indiler. Öyle bir an ki görmek zorundasınız. Arda kameraya çekti ama o videolar bir türlü benim elime geçmiyor, neyse.
Sonunda bizim kadro toplanınca o elit balo ortamında 12/A'lığımızı gösterip masaları birleştirdik. Zaten diğer sınıflar içmeye başladıktan sonra ortada balo ortamı falan kalmadı. Bir ara Bedirhan beni kop kop modunda dans etmeye kaldırdı ama dans ede ede masaya geri kaçtım. Diğer dans edenler bizim sınıftan olmayınca sıkıcı oluyordu.
Herkes dans ederken 12/A sınıfı tam kadro yemek yiyordu.
Yıllığımızda da belirtildiği gibi "Biz hiç doymadık."
Daha sonra diğer sınıflar alkolün dibine vurup dağıttığında bizim eğlence vaktimizdi. Yine tam kadro, en mülayim bile, ortaya fırlayıp dans etmeye başladı. Deli gibi dans ettik. Çok eğlenceliydi.
Slow dansta da Samet ile ikimiz dans ederek ilerleyip dans eden çiftleri kestik.
"Sağ tarafa ilerleyelim Öykü."
"Tamam, hadi."
"Haha, çok komik dans ediyorlar."
"Başım döndü."
"Bence yanlış dans ediyoruz."
"Çaktırma."
Sürekli fotoğraflarımızı çeken bir adam vardı. Çıkışta masaya fotoğrafları serip satmaya başlamışlardı. Ama biz 12/A'yız. Satın almak olmaz.
Samet ve Rıdvan bizim sınıfın fotoğraflarını çalıp çalıp elimize tutuşturdu.
En son hesapladığımızda adamlar 30 lira zarara uğramıştı.
Akşam da sürpriz bir şekilde babam bizi aldı. Damla ve Tuğçe'yi evine bile bıraktı.
Hâlâ dumurlardayız.
Kısacası güzeldi balom.
Hep aklımda kalacak güzel bir anı olacak.
Hiçbir sorun olmadı.
Mutluyum.

28 Haziran 2010 Pazartesi

Miracles

"Wishes can come true. But not if you just wait for miracles. Miracles are things we make for ourselves. Here, and now." - Oerba Dia Vanille

26 Haziran 2010 Cumartesi

Güzel şeyler çabuk biter de...

Otokomae Beads Club diye bir manga okumuştum. Çok güzeldi. Çok eğlenceliydi. Çok çabuk bitti. Evet güzel şeyler çabuk bitiyor da, bu da çok kısaydı be!
Şimdi birden geldi aklıma.
O kadar kısa olmasına rağmen bir sürü hayranı var manganın.
Manga sadece ve sadece üç chapterdan oluşmakta! İki tane ekstra hikaye de var. Bir de mangakanın başka bir mangasında bir ekstra bölümü daha var.
Yani toplam altı chapter.
Buna rağmen çok hayranı var.
Niye uzatmadın ki Motomi Kyousuke.
Beast Master manganı da okumuştum. O da kısaydı. Neyseki o dokuz chapterdı. Onun da çok hayranı var.
Neyse adam üçüncü mangada uzunluğu tutturmuş. Dengeki Daisy yirmiyi geçti... Derken manga Amerika'da yayınlanacağı için fanlar çevirmeyi bıraktı mangayı.
Hep böyle sap gibi kalıyorum bu adamın mangaları yüzünden.
Yeter.
Not: Bu adamın birkaç mangasını daha okuduğumu fark ettim. Hatta hepsini. Ama onlar oneshottu. Yarım kalmışlık duygusu yaşamadım. Üç chapterın acısını hâlâ yaşıyorum...

You and Me

Bana bakmayışını seviyorum.
Seni uzaktan izlemeyi ve beni asla fark etmeyecek olmanı seviyorum.
Başkalarına acı verebilecek her şey seni daha çok sevmemi sağlıyor.
Seninle ilgili hayal kurmayı seviyorum.
Olduğun kişiyi öğrenmek istemiyorum. Çünkü olduğunu düşündüğüm kişiyle ilgili hayalleri seviyorum.
Birlikte hayaller kurmanın hayallerini.
Melek'i tanıdığını düşünmeyi seviyorum. Beni izleyip, ona benimle ilgili haberleri ilettiğini düşünmeyi seviyorum.
Sana ulaşamadıkça seni daha çok seviyorum.
Sana ulaşmayı istemiyorum.
Çünkü böyle mükemmelsin. Böyle en güzelsin.
Senin sayende yeniden hayaller kurabiliyorum. Güzel rüyalar bile görüyorum! Seni görüyorum. Seninle oturup konuştuğumuzu görüyorum rüyamda. Sadece konuştuğumuzu. Ordan burdan havadan sudan konuştuğumuzu. Ve huzur doluyorum.
Kimsenin bilmediği bir yanını biliyorum. Kendi hayallerimde oluşturduğum ve hep kendime saklayacağım yanını. Kendi küçük dünyamda seveceğim seni.
Teşekkür ederim.
Hayallerime öncü olduğun için, elimden tutup bana yıldızları ve dolunayı yeniden gösterdiğin için, benimle hiçbir zaman tek kelime konuşmayıp hayallerimi yıkmayacağın için... Teşekkür ederim.

Az Kaldı

Az kaldı... Gerçekten az kaldı! Normalde bunu dediğimde kendimi inandıramazdım.
"Üç ay kaldı. Bir şey değil. Sık dişini Öykü!" derdim ama o 90 gün büyürdü de büyürdü gözümde.
"İki ay kaldı!"
"Bir ay!"
"İki hafta!"
Geçmek bilmiyordu günler.
Ama bu sefer hissedebiliyorum az kaldığını. Bir gün kaldı sadece.
Tek bir gün.
Sonra özgürüm.
Şey... tamamen değil belki ama bazı kocaman yüklerden kurtulmuş olacağım.
Pazartesi günü de mezuniyet balosu var. Heyecanlı değilim ama meraklıyım. İlk defa mezuniyet balom olacak. İlk defa kep de attım geçenlerde. Çok güzel bir duyguydu.
Samet ile gidiyoruz baloya. iPhone'u mutlaka yanımda götüreceğim. Birlikte Guitar Rock Tour 2 oynarız sıkılırsak. Tap Tap Revenge 3 de indirdim. Onu da sever herhale. Oynarız.
Elbisemi de aldım. Çok beğenerek aldım hem de. Altına da Converse giyeceğim. xD Damla ve Tuğçe'nin yanında kısa kalacağım ama topuklu giymemek için tonlarca nedenim var. Düz taban ayakkabıyla, düz yolda dahi yürüyemezken topuklu ayakkabıyla hayatta kalmam mümkün değil öncelikle. Ayrıca Samet ile aynı boydayız. Hatta bence daha uzunum ben ama Samet kabul etmiyor. Oysa onun kıvırcık koyun saçlarından ötürü uzun duruyor Samet. Saç farkını çıkartınca ben uzunum işte. Neyse... :D
Balonun yapıldığı yer ile ilgili ilginç bir tesadüf de var. Şu anda fark ettim. Ama bahsetmeyeceğim. xD
Balonun yapıldığı salona en son 10 yaşında okulun yılbaşı partisinde gitmiştim. Arkadaşım Harry Potter ve Felsefe Taşı'nı orada hediye etmişti bana. O salonu seviyorum o yüzden.
Spice Girls şarkısıyla dans gösterisi yapmıştık. Şarkının adı da Stop. Onu bile hatırlıyorum, ey gidi. :D
Acaba balo nasıl olacak? Gerçekten merak ediyorum. Rezalet olacağını söyleyen bir kesim var. Ama güzel balo nasıl oluyor ki? Rezalet nasıl olur ki? Balolar zaten sıkıcı değil mi ki? xD
Yine de kızların kıyafetlerine puan vermek için ve sınıf arkadaşlarımla son bir gün eğlenmek için gideceğim baloya.
Her zaman Samet ile sinemaya kaçma seçeneğim var nasılsa.

17 Haziran 2010 Perşembe

15 Haziran 2010 Salı

Gakuen Alice



Yeni bir manga okumaya başladım, çıkmış 131 chapterını da okudum gerçi... Adı Gakuen Alice.
Adını defalarca kez duyduğum, pek çok yerde defalarca rastlamış olduğum halde neden şimdi okumaya karar verdim bilmiyorum.
Manga genel olarak güzel. Sıkmıyor. Yan karakterler inanılmaz eğlenceli. Mind Reader-kun, Bear falan süper karakterler. Ama asıl 100. chapterdan sonra manga mükemmel bir hale geliyor!
Manganın ana karakterlerinin hikayesi değil de, onların ailelerinin hikayesi anlatılıyor 100-120. chapterlar arasında. Nedense hep ailelerin hikayesi daha cazip gelmiştir. (bkz. Harry Potter)
Manganın animesinde Mikan'ın anne ve babası olan Yuka ve Izumi'nin hikayesine yer verilmiş olsaydı, kesinlikle Within Temptation'ın The Promise şarkısıyla onlara bir video yapardım. Çünkü ikisinin hikayesi bu şarkıya cuk oturuyor.
Çok da anlatmak istemiyorum hikayelerini, eğer okumak isterseniz diye... Ama çok güzel bu ikilinin hikayesi. İki gündür aklımdan çıkmıyor. Okuyun Gakuen Alice'i... Güzel güzel. :D

9 Haziran 2010 Çarşamba

Final Fantasy X

Final Fantasy X aşkım öyle bir kabardı ki gözyaşlarına boğuldum.
Her bir sahneyi hatırladıkça tüylerim diken diken oluyor.
Gece gece niye böyle aşka geldiysem artık...
Eğer ölünce insan cennete gidiyorsa ve ben de gidebilirsem kendimi Spira'da bulacağımdan eminim!
Besaid Adası'nın mavi denizinde yüzeceğim. Luca'da Blitzball maçlarını seyredeceğim. Kilika'daki kulübelerde kalacağım. Zanarkand'a gidecek; Tidus, Yuna, Auron, Wakka, Lulu, Rikku ve Kimahri ile ateş başında oturacak; sabahlara kadar muhabbet edeceğim.
Tidus bana Blitzball öğretecek.
Yuna, summoner olmak için yaşadıklarını anlatacak.
Auron geçmişten bahsedecek. Braska ve Jecht ile ilgili anılarını anlatacak.
Wakka sürekli küçük bebeğinden bahsedecek.
Lulu da onun gevezelikleri yüzünden iç çekecek.
Rikku bana Al Bhed dilini öğretecek.
Kimahri bana Mt. Gagazet'i gezdirecek.
Kulağımda hep o mükemmel melodiler olacak.
Ama benim Spira'mda Cloud da olacak...
Birlikte Macalania Ormanı'na gideceğiz. Parıldayan ağaçları seyredeceğiz.
Final Fantasy X benim için bir insanın üretebileceği en mükemmel şey.
Daha ötesini henüz görmedim.
Görebileceğimi de sanmıyorum.
Seviyorum seni Final Fantasy X.

Kusursuzluk

Kusursuz işte.
Mükemmel işte.
Nobuo Uematsu hep en sevdiğim besteci olacak.
Final Fantasy hep en sevdiğim oyun olacak.
Kimse acaba benim hissettiklerimi hissediyor mu bunu dinlerken?
Biraz bencillik olacak ama kendimi fazla özel hissediyorum bu duyguları yaşayabildiğim için.