30 Aralık 2009 Çarşamba

29 Aralık 2009 Salı

...

Boğuluyorum ya! Okulda boğuluyorum! Bana robot muamelesi yapan insanlardan nefret ediyorum.
Hele hele bir kız var ki! Normalde çok severim onu, bu yüzden beni rahatsız eden davranışlarına tahammül ederim ama her insanın bir sınırı vardır. O kız benimkini aşalı yıl oldu!
Bir kere önümde oturuyor ve nedense hep yarım porsiyon oturuyor. Dersten çok ben ilginç geliyorum herhalde! Hikâye yazıyorum daha yazmaktayken çekiştirip okuyayım mı diyor, izin vermeyince de başıma dikiliyor ve yine de okuyor! Her seferinde!
Yazılıda yazılısı bitince arkasına dönüyor ve beni izliyor.
Teneffüste Damla ile konuşurken yanımda duruyor ve beni izliyor. Tepemde!
Bugün o kadar bunaldım ki! Hem ondan hem de komposizyonlarını İngilizce'ye çevirmemi isteyen insanlardan... Zaten okulda oturduğum yeri de sevmiyorum. Orta sıra... Ben duvar kenarı insanıyım. Bir arkadaşımdan istedim de yer değiştirdik. Damla ile ben geçtik duvar kenarına. Uzağa, çok uzağa! Ve sonra bir ders sonra hoca saldığında bilin bakalım ne oldu?
Geldi ve sandalye çekti ve ders boyunca, sonra da öğle teneffüsü boyunca yanımızda oturdu. Yaptığımız her şeye karıştı. Ben de oynayayım, ben de yapayım...
Hayır bir de "Hayır," dediğinde dudaklarını uzatıyor, surat asıyor ya çarpasım geliyor iki tane!
Sonra bir de vicdan azabı çekiyorum. O kadar iyiliği dokundu bana, çok da seviyor beni niye böyle düşünüyorum diye...
Ama boğuluyorum!

27 Aralık 2009 Pazar

Özledim seni...


http://jasonengle.deviantart.com/art/Death-of-Laurana-63740776

Laurana'm...
Rikku'm...
Özledim seni...

Flavor of Love

E oha? Şimdi de Utada Hikaru çaldı dramada... İlk defa tanıdığım şarkılar çıkıyor izlediğim bir dramada. :D Utada Hikaru yine normal de, Beatles'ın şoku hâlâ sürmekte. :D

Strawberry Fields

Hana Yori Dango'da bile Beatles çaldı...
Çekiyorum işte!

24 Aralık 2009 Perşembe

Takvim

Az önce sandalyemde şöyle geriye yaslanıp masama baktığımda gözüm masa takvimime takıldı. Ocak 2010'u gösteriyordu takvim.
"Ben erken geçtim biraz," diye güldüm kendi kendime.
Sonra gözüm bir tarihe takıldı.

3 Ocak 2010

Pazar gününe denk geliyormuş bu sene. Ne hoş... Pazar günlerini pek sevmem. Dershanede olacağım o günün çoğunluğunda. Sabah ilk gördüğüm yüz dolmuş şoförününki olacak muhtemelen. Onu bir sürü yabancı yüz izleyecek.

Böyle özel olması gereken bir gün, yine aynı geçecek. Aynı rutinde geçecek.

Güneş 3 Ocak'ta dünyaya en yakındır. Ama biz pek hissetmiyoruz tabii, buralar soğuk oluyor fazlasıyla.

Ben de çok üşüyorum o gün. 3 Ocak'ta doğan o kişinin bana olan uzaklığını en çok o gün hissettiğimden sanırım. "Yok"luğunu... "Var olmamış"lığını... Bana hep uzak olacağını biliyorum. O bir uçta, ben bir uçta...

Ben güneş dünyaya en uzakken doğdum. Baştan belli çok uzak olacağımız birbirimize.

Çok da umrumda değil gibi aslında. Sadece yalnız hissettiğimden sanırım. Yine hayallere sarılma ihtiyacı duyuyorum.

Ama güzel hayaller be...

Baştan aşağı saçmaladım biliyorum. Ama ne zaman mantıklı oldum ki? 3 Ocak işte... O günde doğan tanıdığım bile yok. Geçen sene dershanede bir kızınkini kutluyorlardı şimdi hatırladım. Demek geçen sene de dershaneye gitmişim o gün...

Dershaneden nefret etmek için bir neden daha!

18 Aralık 2009 Cuma

Hana Yori Dango


Yeni bir dramaya başladım! Evet. :D İzlediğim beşinci drama oluyor bu! Yey! Aslında tamamen bodoslama seçtim, çünkü ilk izlediğim drama Devil Beside You olduğundan (ve hâlâ favorimdir kendisi) ve o da bir Tayvan draması olduğundan J-dramaları konusunda pek iyi bir fikrim yoktu. :D (Evet izlediğim dramaların üçü Tayvan dramasıydı ve evet üçünde de esas oğlanı Mike He oynuyordu. Seviyorum işte, ne yapayım. :D Diğeri j-drama idi fakat dizi değil, filmdi.) Bu yüzden de Türkçe bir forumda en çok adı geçeni izleyeyim dedim ve Hana Yori Dango'yu izlemeye başladım. :D
Öncelikle Mike'tan sonra ana karakter oğlan hiç de ilgimi çekmemişti. :P Kızı da sevmemiştim. Rainie Yang dururken yani. :D Ama zamanla ikisine de alıştım hatta esas oğlan çok sevimli gelmeye bile başladı. :P Dramada kıvırcık saçlı ama gerçekte düz saçlı olduğu bazı yerlerde korkutucu derecede Joe Jonas'a benziyor. :D (Nadiren ama olsun.)
Drama felaket derecede Türk dizilerine benziyor ama zaten hepsi öyle. Yine de Devil Beside You çok da öyle değildi. Ben neden Hana Yori Dango ile ilgili blog yazıyorum ki? Git Devil Beside You hakkında yaz, değil mi? :D
Ama yok yok sevdim bunu da çok. Çok eğleniyorum Tsukasa'nın aptallıklarıyla. :D Size de öneririm yani, eğlenceli bir drama. :D Daha güzellerini de izleyeceğim inşallah.
Aslında Hana Kimi de vardı çok tutan ama onun konusu pek sarmadı beni.
Bunun konusunu da anlatmadım niyeyse, bir özet geçeyim. :D
Makino diye fakir ama gururlu bir genç kızımız var. Ülkenin en pahalı okulunda okuyor. Ailesi yemiyor, içmiyor onun okulunun parasını ödüyor. Bu okulu ise F4 diye bir grup oğlan yönetiyor. (Tahmin ettiğiniz üzere dört kişiler.) Hepsinin başında da Tsukasa geliyor. Nedense dramanın başında aşırı acımasızken, sonraları şapşal bir şey oluyor. Nasıl bir anda böyle dönüverdi ben de bilmiyorum. Ve diğer F4 üyeleri sanki o hep böyleymiş gibi davranıyor. Neyse, ben şapşal halini seviyorum. :D
İşte eğer bu F4'dan birinin canını sıkarsanız size kırmızı bir not kağıdı veriliyor ve tüm okul size sırtını dönüyor. Siz okulu terk edene kadar da yapmadıklarını bırakmıyorlar.
Makino da bir arkadaşını korumak için Tsukasa'ya karşı çıkıyor ve kırmızı not kağıdını alıyor. :D Kıza neler neler yapıyorlar ama Makino pes etmiyor ve Tsukasa'ya savaş ilan ediyor. :D
Olaylar gelişiyor... :D
Eğlenceli işte. Zaman öldürmek için birebir. Mangası da varmış bunun. Hatta animesi de var sanırım, emin olmasam da.
Pek planladığım gibi bir yazı olmadı ama idare ediverin. :D Üşendim biraz. :D

8 Aralık 2009 Salı

In their shoes...

Bugün ömrümde hiç olmadığım kadar başkası olmak istedim. İşte şu köşede duran kız olsaydım bugün, veya şurada oturan oğlan.
Öykü hariç herkes olmak istedim.
Öykü'den hiç bu kadar sıkılmamıştım.

3 Aralık 2009 Perşembe

Filled With Wonder

İçimde tuhaf bir heyecan var. Sanki bir olayın olacağını biliyormuşum da bir an önce o anın gelmesini istiyormuşum gibi.
Sabırsızlıkla bekliyorum. Ama çok da sabırsızlanmıyorum, gerçekleşmemesinden korkarak.
Ancak ortada ne bir tarih var ne beklediğim bir şey.
Ama işte orada, görüyorum. Hemen orada. Bana bir adım uzakta. Bir hamle yapıp o perdeyi araladığımda her şey açıklığa kavuşacak. Ben aradığıma kavuşacağım. İçimde bir dürtü var.
Hadi ne duruyorsun?! diyor.
Bekleme öyle! Koş! Yap şu hamleyi! Bu noktaya kadar gelmişsin! Durmasana!
İçimdeki heyecan daha da artıyor.

Ama...
Nereye koşacağımı bilmiyorum!
Nerede o perde?
Nerede aradığım mutluluk?
Benden bir adım uzakta, hissediyorum...
Ama adımı nereye atmalıyım?

Ey Zeki Müren'in ruhu!

Bugün sınıfta ruh çağırdık!
Ve ne hikmetse çağıracağımız ruh Zeki Müren'in ruhuydu!
Oturduk, bir çember oluşturduk. Ve nedense bu olayı en geyiğe vuran üç kişi yan yana geldik. Sol elimde Arıkan'ın, sağ elimde Rıdvan'ın eli kıkır kıkır gülüyoruz.
Uğur: Şimdi herkes gözlerini kapatsın ve aklındaki garip düşünceleri boşaltsın!!!
Arıkan: Garip derken?! (Gülüşünü bastırmaya çalışır.)
Ben: Şşş güldürme ya.
Rıdvan: Ne saçma bir ortam ya bu!

Bu sırada Iraz yanlışlıkla perdeye değer ve perde azcık aralanır. Demet'in ödü kopar ve bağırmaya başlar!
Demet: Zeki geldi! Zeki geldi!
Rıdvan: Iraz değmiş olmasın perdeye!
Demet: Hee...

Tekrar -güçlükle- konsantre olunur.
Uğur: Ey etraftaki ruhlaaar, cemmatimizi duyuyorsanız bizimle iş- ileş- iletişime geçin! (Uğur kopunca herkes kopar.)

Sonra yeniden konsantre olunur.
Uğur: Ey etraftaki ruhlaaar, cemmatimizi duyuyorsanız bizimle iş- iletişime geçin! (Uğur'un cidden bu sözcüğü çalışması lazım.)
Herkes fena halde konsantre olmuşken Arıkan gözlerinin beyazı görünecek şekilde ruh ele geçirmiş taklidi yapar ve sonunda dayanamayıp gülme krizine girer. Doğal olarak herkes onu takip eder.

Sonunda ruhun gelmeyeceğine karar verildikten sonra kahve fincanını yanına alan herkes Zeki Müren şarkıları söylemeye başlar.
Hmm gelmiştir belki de?

Bu arada ruh çağırma seansımızı defalarca bölen, sınıfın ruh çağırmaktan korkan halkına da burdan kınamalarımı gönderiyorum. :D

Dancing in the moonlight, singing in the rain!

Neşelenmek için Blackmore's Night dinlemek gibisi yok. :D

Yey yey yey!

14 gün kaldı Final Fantasy XIII'e! Avrupa'da çıkmasına daha var ama olsun bir yerlerde çıkıyor sonuçta!
Oynanış süresi 50-60 saat olacakmış... Ki bunları çok gördük önceden. Ben rahat 120 saat oynarım bunu. :D
Sidequestler, chocobolar, karakter geliştirmeler falan. Karakter geliştirme sistemi de FFX'tekine benziyor sanki. Eğer öyleyse tadından yenmez bu oyun.
Çok heyecanlıyııım!