31 Ekim 2009 Cumartesi

Gitme!


http://remocholy.deviantart.com/art/Come-to-me-70873095

Kendimi çok akıllı sandım. Çok güçlü sandım. Her şeyi unuttum ben, büyüdüm, dedim. Kendimi kandırdım sadece. Bir an inandım da aslında... Denedim. Gerçekten denedim. Hatta bir an başardım sandım. Unutmayı, büyümeyi, sevebilmeyi başardım sandım.
Ama sonra... Hepsi bir anda yok oldu. Biliyordum sahte olduğunu bunların. Bir anda yok olacağını hissetmiştim. Bana sunulanlar fazla gelirken, yetmediğini hissetmeye başlayacağımı biliyordum.

Denedim...
Ama olmadı...
Ben mutsuz oldum. Hem de çok.
Fakat bu sefer göz yaşları da akmadı. En son yardımcım da beni yarıyolda bırakmıştı işte. Günlerce içimde bir sıkıntı, gözlerimde akmayan yaşlarla gezdim. Nefes alamadım...

Sonra anladım onsuz olmuyor. Hayatımın en büyük yalanı olmadan olmuyor. Ve yatağıma girdim, gözlerimi kapadım.
Onu düşündüm.

Bana yaklaştığını, sarıldığını, her şeyin iyi olacağını söylediğini. Ama bu sefer... Onu hissedemedim. Kafamı kaldırıp yüzüne baktım ama göremedim. Vücudunu bile göremedim. Sadece bir silüet. Zihnimdeki son kırıntıların büyük çabası sonucu oluşmuş bir silüet.

Ve işte o anda "Gitme!" diye haykırdım. Bir hıçkırık eşlik etti ona.

Gitme! Gitme!

Ve sonunda gözyaşları da haykırmaya başladı.

Gitme... Ne olur! Büyük hata yaptım. Yanıldım. Ne olur bırakma beni! Ne olur benden vazgeçme! Bırak herkes bana deli desin! Bırak bir hayale bağlı yaşayayım! Ama gitme! Sen gittiğinde ne hale düştüğümü görüyor musun? Görüyor musun?! Tek başına ayakta duramıyorum! Boğuluyorum!

Artık gözyaşları durmak bilmiyordu.

Gitme!

Ama sanırım artık çok geç.

Baba-Kız İlişkisi Nasıl Olmalı?

Ben: Baba amcamın cep telefonu numarasını versene. (Beni bilen bilir "versene"lerim gayet kibardır. Bir rica tonunda çıkar ağzımdan. Hiçbir "versene lan" ile alakası yoktur.)
Babam: Ne kadar kaba bir çocuksun! "Verir misin?" denir. Bu yaşta hâlâ öğrenemedin mi?
Ben: Öff...
Babam: Sonra insanlar ne biçim çocuk yetiştirmiş bu adam diyecekler. (Hep "insanlar diyecek" zaten. Ne dedikoducu bir çevresi varsa adamın, şu insanlar susmak bilmedi.)
Ben: Pek muhterem babacığım, zahmet olmazsa, değerli amcamın telefon numarasını lütfeder misiniz?
Babam: Çok ayıp!
Gidip daha önce istediği çayı koyup geldim. Bilgisayar başına oturdum.
Babam: Şeker koymadın mı?
Ben: Yanında değil mi?
Babam: Hayır.
...
Bir "ricada" bulunulmamasına rağmen şeker almak üzere kalktım.
Babam: Şu tepsiyi de götür.
Hafızası kötü olan ben tepsiyi götürdüm ama şekeri unuttum.
Babam: Eee şeker?
Gidip getirdim.
Ben: "Kızım, şekeri unuttun, getirir misin?" demen gerekiyordu.
Babam: BUNDAN SONRA SANA... blah blah blah blah

Sonuç: Öykü yine annesinin evinde alır soluğu. Ve yine ve yine sorgular ne diye gittim ki babama zaten diye.

27 Ekim 2009 Salı

Floor'u Sevmeyen Ölsün



Hele 2:10'u izledikten sonra tapmayan yaşamasın mümkünse.

Cleolinda Sen Çok Yaşa! :D

"Also, Edward is a douche. I mean, obviously he's breaking up with Bella for her own good and lying to her and blah blah emocakes. But now we have to listen to Bella angst for 3,293,487 pages. Don't you ever think about us, Edward? Our suffering?

Several Blank Pages Marked With the Names of Months: Well, at least Bella is thinking of our suffering." - Cleolinda Jones

25 Ekim 2009 Pazar

Niye Ben?!

Ne zaman bir TV antenine dokunsam çarpılırım.
Asla şaşmaz.

22 Ekim 2009 Perşembe

See Who I Am

Ecem tarafından mimlenmemle yeni bir blog yazıma başlıyorum. :D

* Şarkıcı / Grup: Within Temptation

* Cinsiyet: Ice Queen

* Kendinizi Tanımlayın: Bittersweet

* İnsanlar Hakkınızda Ne Düşünür?: Angels

* Siz Kendiniz Hakkında Ne Düşünürsünüz?: Caged

* Eski Kız/Erkek Arkadaşınız: Utopia

* Şimdiki Kız/Erkek Arkadaşınız: Are You The One?

* Nerede Olmak İsterdiniz?: World Of Make Believe

* Nasıl Yaşadığınızı Tanımlayın: In Perfect Harmony

* Nasıl Sevdiğinizi Tanımlayın: Deep Within

* Eğer Bir Dilek Hakkınız Olsa Ne Dilerdiniz: Dark Wings

* Birkaç Parça Söz Paylaşın: "No more tears..."

* Ve Hoşçakal Diyin: Our Farewell

Veee ben de Julia'yı, Aykut'u ve Damla'yı mimliyorum. Hadi şimdiden kolay gelsin. :D

20 Ekim 2009 Salı

İki Öykü

Aynı Aykut gibi... Ben de bölündüm. Tek bir karaktere sahip olamıyorum. Şu iki gündür bunun farkına vardım.
Bir yanımda çok çalıştığı ve çok daha iyisini hak ettiği halde 100 küsürüncü olduğu için arkadaşına üzülen, şefkatli, başkalarını düşünen Öykü... Diğer yanımda o arkadaşını hiç mi hiç umursamayan, hiç çalışmadan 650 kişi içinde 45. olduğu halde bunu beğenmeyen tembel, nankör, açgözlü Öykü...
Sakin, huzurlu bir hayat sürmenin onun için en büyük mutluluk olduğunu düşünen, gülücükler saçan Öykü; huzurlu ve monoton hayata karşı çıkan, hırçın, doyumsuz, şımarık Öykü tarafından bastırılmaya çalışıyor.
Aşka aşık, sonuna dek inanan bir yanım; pek çok aşkın bitişine şahit olmuş, aşka inanmayan, eğer varsa da ondan nefret eden yanımla ne kazanacak ne de kaybedecek göründüğü bir savaşa girmiş durumda.
Aslında içimde üç Öykü çatışıyordu. Ama sonunda ikisinin uzlaşıp birleşmesini sağlayabildim. Fakat kalan ikisi beynimi yoruyor. Kendi kafamda çatışıp duruyorum.
Daha da kötüsü bu ikisi de benim. Ne biri ne de öteki sahte. İkisi de tamamen söylediklerinin arkasında.
Zamanla uzlaşacak sanırım onlar da...
Öyle umuyorum.

19 Ekim 2009 Pazartesi

Gülşen'in değişmesi hiç sorun değil ama...

Bugün Doludizgin Yıllar yeni sezona merhaba dedi. Bugünü uzun zamandır bekliyordum doğrusu. Gerçekten uğrunda vakit harcadığıma en çok değen dizilerden biri olarak düşünüyorum çünkü onu. Daha önce de bahsetmiştim zaten. Gülşen karakterini Selen Seyven yerine yeni birinin oynayacağını öğrenince önce şaşırmış ama sonra umursamamıştım. Dizi aynı tempoyla, aynı çizgide ve en önemlisi aynı ruhta devam ettiği sürece Gülşen'i oynayan kişinin değişmesi çok da önemli değildi.
Bugün koştur koştur eve gelip açtım diziyi. Tabii benim rezil dershane sınavım nedeniyle başını kaçırmıştım. Artık başını kaçırdığımdan mıdır nedir... Hiç mutlu olmadım ilk izlerken.
Çok zorlama geldi bana sahneler. Müzikler bile tamamen dizinin bildik müzikleri ama emanet duruyorlardı. Kendimi bir türlü diziye bağlayamadım. İçine giremedim dizinin. Adil Baba'nın çiftliğindeki atları ve yeşillikleri hissedemedim. Bir tek Bekir kalmış sanki aynı. Bir tek yine o gülümsetti beni. Ama o bile zorlama gibiydi sanki. Çünkü kahkaha atmadım eskisi gibi... Sadece gülümsedim. Ve sonra tam ısınmaya başlarken... Bölüm bitti! "Ne?!" diye kalakaldım ekranın başında.
Bu bölümün bu kopukluğunu yeni sezonun ilk bölümü olmasına, oyuncu değişikliği nedeniyle olan aksiliklere bağlıyorum. Doludizgin Yıllar'ın ruhunu kaybettiğine inanmıyorum, inanmak istemiyorum. Hayatıma renk katan, beni mutlu eden, hayal gücümü zenginleştiren ufak şeyleri kaybetmeyi hiçbir zaman kolay kolay kabul edemem zaten.
Yine de hep bir değişik bir dizi olacak Doludizgin Yıllar, o ayrı. Çeşitli aşk kombinasyonlarının olmadığı tek dizi diyebiliriz.
Bu kadar şey söyledim ama...
Ama üzülme, yine süzülme, çünkü sen bir tanesin.

8 Ekim 2009 Perşembe

Müziği duydular ve onu takip ettiler...

Telefonumda hep bulundurduğum bir film var. Sıkıldıkça açıp ondan sahneler izlerim. :D Filmi ilk izlediğimde filmin muhteşem olacağını anladığım sahneyi buraya da koyayım dedim. YouTube'da arıyordum da. :D Neyse işte, buyrun. Sonuna dek izleyin he. :D

6 Ekim 2009 Salı

Fly... Fly... Away...

Gitmek istiyorum. Uzaklaşmak. Çevremdeki herkesten, her şeyden. Gürültüden, asık yüzlerden tamamen uzaklaşmak istiyorum.
Annemin bitmek bilmek tükenmez bağrışlarından ve bezmişliğinden...
Kardeşimin yerli yersiz öfkesinden...
Anneannemin devamlı söylenmelerinden...
Babamın laf sokuşlarından...
Sınav stresine şimdiden girip delirme seviyesine gelmiş olanlardan...
Kaçıp gitmek istiyorum.
İnsanlardan uzak arazilere, ormanlara. Veya kapalı karanlık bir odaya. Ama uzağa, çok uzağa.
Kimseyi istemiyorum yanımda. Belki bir kişi hariç. Onun pozitif enerjisi en çok ihtiyacım olan şey aslında...
Çok mutluydum ben aslında ama işte yine... Göz yaşları durmuyor durduğu yerde. Bıktım ağlamaktan. Ağlamak zorunda bırakılmaktan. Kendime ait bir saniyemin bile olmamasından.
Çok yoruldum ben. Çok.

5 Ekim 2009 Pazartesi

Minik Öykü'nün (Artık) Gizli (Olmayan) Günlüğü

Sıkıldıkça küçükken tuttuğum günlüğü çıkarır, okuyup gülerim. :D Benim bu sanatsal yazılarımın bazılarını sizle de paylaşmak istiyorum. :D

01.03.2000
Sevgili Günlük,
Bugün okulda haftanın öğrencisi seçilecektim. 2 oyu Keremcan kaptı, 5 yaptı, haftanın öğrencisi oldu. Şimdi çok üzgünüm. Çantalar da kazık kadar. 1. sınıflar çantalarını bırakıyorlar. Küçük çantalara ödev olan kitapları koyuyorlar eve gidiyorlar. Biz ise ödev olmayan kitapları bile kocaman çantalarla taşıyoruz. Sinirden bugün ne yaşadığımı unuttum. Arcan tembel iken, pasaklı oldu. Her yere daksil döktü. Sevdiğim çocuk Kaya'yı dövdü. Begüm de Kaya'ya aşık. Başka bir gün sana çok yazacağım. İyi geceler.

Şimdiki Öykü'den Not: Sıradaki günüme yorum yapamıyorum. Kesinlikle gülmekten karnıma ağrılar girmesine neden olan bir yazı. :D

06.03.2000
Sevgili Günlük,
Bugün sünger baskısı yaptık. Eray yaramazlık yaptığı için okul tiyatrosundan çıktı. Evde 2 dakikada ödev bitti. Çarkıfelek'i izledim. Şimdi de sana günümün nasıl geçtiğini anlatıyorum. Cuma gününe kadar en önde oturacağım sırada.
Öfffffff! Ne yazacağımı bilemiyorum. Okulda günlüğüme yazacak çok şey var.

(
Şimdiki Öykü'den Not: İşte o epik paragraf geliyor.)

Hey bir dakika! Kaya bana şeker verdi. Yoksa beni seviyor mu? Yani bana aşık mı? Daha kimseye şeker vermedi. Oysa çok şekeri vardı.
İyi geceler.

13.03.2000
Sevgili Günlük,
Bu sabah yatağın düz tarafından kalktık. Onun için mutlu kalktık. Teletabiler'i izledim. Pofuduk Ayı, Pokemon ve Bücür Cadı'yı da izledim. Çarşıya çıktık, eksik bayramlıklarımı tamamladım. Annem saçını kestirdi. Halama mektup yollamıştım. Cevabı geldi. Şimdi buraya koyuyorum. Onu koru tamam mı?
İyi geceleeeeer!

20.03.2000
Sevgili Günlük,
Uzun süreden beri seni ihmal ettiğim için üzgünüm. Geçen gün Kaya, Begüm ve bana yanlışlıkla sarıldı. (Şimdiki Öykü'den Not:
Kaya da ne çapkınmış be!) Bugün Merve ve bana "Prenses" dedi. (Şimdiki Öykü'den Not: Hepsinde ortak ben varım. :P) Geçen gün Ezgi Ablamlar'a gittim. Çok eğlendik. Seni çok özledim Günlük. Sen benim tek dostumsun. Umarım bir daha seni ihmal etmem. Hırkam bitti. Yazın yeni eve taşınacağız. Yeni bilgisayar alacağım. Tomb Raider diye bir oyun var. Sırları yani hilelerini öğrendim. Babam gelince deneyeceğiz. Öğretmenin verdiği özet ödevimi öğretmen herkese gösterdi çok beğendi. Diğerleri çok çirkin dedi. (Şimdiki Öykü'den Not: Evet, çok sevimli arkadaşlarım varmış, değil mi?) Kapak yapıp dosyaya koydum. Kapaktaki resmi babam yaptı. Babam kız resmi yapma uzmanıdır. Kız Ressamı!
İyi geceler!

30.03.2000
Sevgili Günlük,
Kaya da bana aşık ama açıklamıyor.
İyi geceler!!

Şimdiki Öykü'den Not: Amma da Kaya hakkında yazmışım. Ama diğerlerinde pek aksiyon yok. Bunlar çok komik. :D Neyse bir de en son yazdığımı yazayım. :D Çok sıradan bir şey ama olsun. Ben sevdim.

19.04.2000
Ağaç dikmeye "Sezer" otobüsüyle gittik. Araba çok sıcaktı. Ağaç dikmede bir fidan diktim. Üzerine Merve'nin ve benim ismim yapıştırıldı. Diğer ağaç fidanlarının da öyle. Gizem ve Begüm'ün fidanı çok büyüktü. Çünkü onların fidanını Gizem'in annesi aldı. Öğlede sınıfımız yemek aldıktan sonra toplandı. Kaya yoktu. Öğretmenin yanından kimse ayrılmadı. Toplandıktan sonra bilmeceler sorduk. Yemek bittikten sonra resim çekildik. Etraftaki çöpleri torbaya koyduk. Torbayı çöp kutusuna attık. (Şimdiki Öykü'den Not: O zaman bile çevre ile ilgili konulara çok önem veriyormuşum. Çöpler hakkında iki cümle kurmuşum. :D) Otobüste motor patladığı için Belediye otobüsünde sıkıştık. 3/A, 2/B, 3/B vardı. Bizden de üç sınıf gelince tıklım tıklım tıkıldık. (Şimdiki Öykü'den Not: Yorum yok.) Sonunda okula ulaştık. Bir dahaki sene olacak ağaç dikme gününü sabırsızlıkla bekliyorum.
İyi geceler!


Eveeeet, işte bu kadar. :D İşin ilginç yanı bu olayların mekanlarını ve o anları birebir hatırlıyorum. Yazınca gerçekten kalıcı oluyorlarmış. :D

İstediğiniz kadar alay edebilirsiniz, serbest. :D

4 Ekim 2009 Pazar

Mr. Full Moon


http://gorjuss.deviantart.com/art/Mr-Moon-42553625

Bu gece Dolunay'ı misafir edeceğim yine odamda... Uzun zaman oldu görüşmeyeli. Aslında o geldi de, ben yoktum. Ama bu gece beraberiz yine. Bana hikâyeler anlatacak. O yukardaki tahtından izlediği insanları anlatacak bana, onların hayatlarını... Ama en çok anlatacağı ise... O da Dolunay ile benim küçük sırrımız olsun.