10 Ekim 2010 Pazar

Değişken

Blog temalarımdan çok çabuk sıkıldığımı fark ettim. Yeni bir şey değil bu gerçi ama bahsetmedim sanırım daha önce. Ancak üşengeçliğim dengeliyor bu değişkenliğimi ve uzun süre kalıyor temam.
Ama çok ilginç bir durum benimkisi. Daha iki hafta önce "İşte bu! Bu beni tam anlatıyor!" diye sarıldığım tema, şimdi "Hayır, olmamış bu. Benim gibi değil..." dememe neden olabiliyor.
Bunun nedenini beni iyi tanıyan insanlar çok kolay tahmin etmiştir. Değişken karakterimin bir sonucu bu.
Evet, korkutucu derecede değişken bir insanım. Bazen haftalar, günler, saatler değil saniyeler sürüyor iki ruh halim arasındaki zaman dilimi. Hiçbir zaman şikayetçi olmadım bu durumumdan gerçi. Değişken olmayı seviyorum. Hep tek bir ruh haline saplı kalmak yorucu ve sıkıcı bence. Evet "Hayatım mahvoldu! Artık ölsem yeridir!" şeklinde dramatik haykırışlarımın tam ardından "Ben bu dünyadaki en şanslı insanım!" diye sevinç çığlıkları atmam insanların neye uğradığını şaşırmasına neden oluyor ama bir noktadan sonra alışıyorlar. Ya da alışmış taklidi yapıyorlar. Ki bence ikincisi. Sadece ne kadar dumur olsalar da tepki veremeyecek kadar eğitiyorlar kendilerini sanırım.
Bu özelliğimden en çok çeken şüphesiz ki annemdir. Odama ağlayarak girip, gülerek çıkıp, kızarak dönüp, ağlayarak çıkıp, gülerek dönmem çok da nadir rastlanan bir durum değil günlük yaşantımızda.
Başkası olsa kesinlikle delirirdi. Çelik sinirli annemi sevgiyle kucaklıyorum. Ya da benim yüzümden çelik sinirli oldu. Yine de mükemmelsin annecik. Ama hâlâ hamster veya köpek veya hiç olmadı kedi almama izin vermiyorsun, unutmuş değilim.
He, bu arada nihayet ben de bir HDTV sahibiyim. Yaşasın yüksek çözünürlüklü Final Fantasy XIII!

Hiç yorum yok: