10 Kasım 2009 Salı

Mısır Ekmeği

Bugün on yaşıma dönmek istiyorum. En güzel yaşıma. İlk dostumu edindiğim, ilk defa hayatımda uzun süre iz bırakacak erkekle tanıştığım yaşıma.
Gözlerimi kapatınca kızıl saçlı arkadaşımla ilk karşılaştığım anı görebiliyorum. İşte orada oturmuş duvarın üstüne. Saçları beline kadar uzanıyor. Çilleri ve ela gözleriyle pek bir sevimli.
Şeyda'ymış adı. O anda kanka oluyoruz onunla. Karşılıklı evlerimizde bir onlara bir bize koşturuyoruz. Annelerimiz de şaşkın. Birbirimizden ayrılamıyoruz. Benim Barbie bebeklerimle, onun bilgisayarındaki Indiana Jones, Mafia ile oynuyoruz.
Annesi bize mısır ekmeği yapıyor. Yoğurtla birlikte yiyoruz. İlk defa orada seviyorum mısır ekmeğini, çayı, çorbayı. Hep zorla yediriyor bana annesi. Şikayet etmiyorum. Çok mutluyum.
Yüz yaşındaki babaannesi Kurtuluş Savaşı yıllarını anlatıyor bize.
Sonra onların VCD playerına yeni aldığım Avril CD'mi takıyorum. Birden ikimiz de Avril oluyoruz. Konser veriyoruz.
Rize anılarını anlatıyor bana. Yemyeşil tarlalardan bahsediyor. Ahşap evlerinden... Hep oraya gitmenin hayalini kuruyorum. Buz gibi derede yüzmek, geceleri Şeyda ile birlikte yıldızlı gökyüzünü izlemek hayalini.
Kavga ediyoruz sonra. Bağıra çağıra. Hangimizin evindeysek diğeri evi terk etmekle tehdit ediyor diğerini. Ama birkaç saniye sonra kahkahalara boğulmuş bir şekilde yerlerde yuvarlanıyoruz.
"Zum yap Şeyda!"
"Zum yap Öykü!"
Bazen oturup karşılıklı ağlıyoruz. Özlediğimiz kişileri anıyoruz.
Sonra aşklarımızı anlatıyoruz. Çocukluğun saflığıyla derinlemesine sevdiğimiz erkekleri.
O anlatıyor, ben anlatıyorum.

Sonra birden o zaman sevdiğim çocuk geliyor aklıma.
Bisiklet üzerinde onu ilk görüşüm. Onun da durduğu noktayı hatırlayabiliyorum. Ortak arkadaşımızın bizi tanıştırışını ve daha o anda onu ne kadar sevdiğimi.
Birlikte bisikletle yokuştan aşağı hızla pedal çeviriyoruz.
Ben servisten iner inmez görüyorum ortak arkadaşımızı ve sevdiğim çocuğu. Bazen elimdeki kız dergisindeki testleri yapıyorum onlara.
Futbol oynuyoruz. Bana öğretiyorlar.
Salıncakta sallanıyorum ve sevdiğim çocuk beni sallıyor.
Ortak arkadaşımız ise ben her servisten indiğimde beni camdan karşılayıp el sallıyor.

Avril dinliyorum bol bol. Olmakta olduğum kişiyi sevmemi sağlıyor o. Okuldaki tüm aşağılanmalara, dışlanmalarıma rağmen kendim olmam için bana güç veriyor o. Şeyda'mı ve diğer iki arkadaşımı sevmek yetiyor bana.

Ha bir de Samet var. Benim okuldaki ilk arkadaşım. Sims ile tanışmamı sağlayan kişi. Tarumar! Biskrem'imi paylaşmayı en sevdiğim kişi.
Birlikte Pokemon seyrettiğim, Digimon seyrettiğim, "askercilik" oynadığım, su savaşı yaptığım, bazen başını ağrıttığım çocuk. Çoğunlukla okula gitmemi sadece onunla serviste yaptığımız muhabbetler sağlıyor. Bir an önce servise binmek için can atıyorum.

İlk defa kar o sene yağıyor doğru dürüst Samsun'a. Kardan adam yapmayı, kartopu savaşı yapmayı o sene öğreniyorum. Sokakta bir sürü çocukla oynamayı öğreniyorum.

Henüz hayatımdaki en tatsız kişiyle tanışmıyorum. Ve o kadar huzurluyum ki.

Mutlu olmak için "Complicated" söylemek, Şeyda ile kıkırdamak, sabahları Sakura izlemek ve sonra okulda Kaya ile o günkü bölümden bahsetmek yetiyor da artıyor bile.

On yaşıma gönderin beni.

Hiç yorum yok: