9 Şubat 2011 Çarşamba

Kuzu

Pek muhterem küçük kardeşim Oğulcan. Senin hakkında yazıp yazacağım tek yazı bu, tadını çıkar. Gün gelir de bu blogu keşfedersen okursun artık.
Küçükken hiç sevmezdim seni. İstememiştim bile. "Nereden çıktı ki bu?" demiştim. Ama bir yandan da hoşuma giderdi varlığın. Kimseye göstermediğin tepkileri bana gösterirdin. Daha doğduğun ilk gün iki elinle sarmıştın elimi.
Dört yaşında konuştun falan ama iyi ki geç konuşmuşsun. Şimdi bile zor tahammül ediyorum çenene, o zamanlar dövermişim seni. Bir iki çakmışlığım da yok değil kafana. Ama neyseki hatırlayamayacak kadar küçüktün. Ne yapayım o zaman anlaşması zor biriydin. Bana ne alsalar aynısından isterdin. Barbie bebek bile olsa! Bu kadar da özenilmez ki ablaya canım, cık cık.
İlk cümleni de dün gibi hatırlarım. Mantıya nane koyan anneanneme "Azıcık bana da." demiştin. O zamandan belliymiş senin ne obur olacağın. Zayıflığın hastalığındanmış tamamen meğerse. Büyüyüp iyileşince nasıl da löpür löpür yemeye başladın her şeyi. Olsun sen hasta olma yeter ki.
Neyse, şu son birkaç yıldır seviyorum seni küçük. Hâlâ sadece işin düştüğünde gelip yapıyorsun yalakalığını ama olsun. Yine de çok uyumlusun küçük kuzum benim. Derslerinde arkadaşlarından gerisin, orta okulda olmana rağmen okuman hâlâ yavaş belki ama sen başka şekilde akıllısın. Annemle babamın ayrılmasında tek şikayet etmedin, hiçbir şey açıklanmasına gerek olmadan sen her şeyi anladın. Babam bana bir şeyler alıp, sana "Ablana aldım bu ay sana alamam," dediğinde asla gelip de bana kızmadın. Babamın nasıl bir insan olduğunu anladın. "Oğulcan hastayım, bulaşma," dediğimde türlü bahanelerle hep gelip iyi miyim diye baktın. Lafımdan da hiç çıkmıyorsun zaten.
Hele gelip "Abla abla! Tidus'lu oyunu oynayalım!" diyorsun ya yemez miyim ben seni.
Neyse böyle bir aşka geldim demin seni dudaklarını on metre uzatmış bir şekilde uyurken görünce.
Yeter sana bu kadar sevgi. Hadi güle güle.

Hiç yorum yok: